30 Eylül 2011 Cuma

Emir Bey'in Kızları, Ayla Kutluğ


Ayla Kutlu (d. 14 Ağustos 1938), Türk yazar. Türk edebiyatı'nda 1990'larda yerini alan kadın edebiyatının öncülerindendir. Yapıtlarında, öznel psikolojik olayları anlatırken Türk toplumundaki tarihsel ve toplumsal gelişmeleri aktarmıştır. Türk edebiyatının önemli ödüllerini kazanan Ayla Kutlu'nun bazı yapıtları senaryolaştırılmış ve filme alınmıştır.
Yaşamı [değiştir]
Ayla Kutlu, 14 Ağustos 1938 günü Antakya'da dört çocuklu bir ailenin ikinci çocuğu ve tek kızı olarak dünyaya geldi. Babası cumhuriyetin ilk kuşak öğretmenlerinden Selahattin Kutlu, annesi Sabriye Kutlu idi.
İlk ve orta öğrenimini İskenderun'da tamamladıktan sonra lise öğrenimi için Gaziantep'e gitti. Liseyi bitirdikten sonra İçişleri Bakanlığı'ndan burs alarak Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde okudu, 1960 yılında mezun oldu. Mezuniyetin ardından İçişleri Bakanlığı'nda zorunlu hizmet nedeniyle görev yaptı. Personel eğitimi, yöntem ve organizasyon gibi çeşitli uzmanlık alanlarında çalıştı. Yazar, 1964 yılında evlendi, 1965 yılında bir oğlu dünyaya geldi.
Ayla Kutlu, yazarlığa 35 yaşında iken başladı. İlk öykü ve yazıları Özgür İnsan dergisinde Aygen Berel adıyla yayımlandı. İlk romanı Kaçış'ı 1977'de tamamladı. 1980'de 20 yıllık hizmet süresi dolduktan sonra kamudaki görevinden ayrıldı, tamamen yazarlığa yöneldi ve ardı ardına romanlar yayımladı. Romanlarındaki karakterleri toplumsal ve tarihi gelişmelerle içiçe anlattı.
1985 yılında Bir Göçmen Kuştu O adlı romanıyla Madaralı Roman Ödülü'nü kazanan Ayla Kutlu, artık eşinden ayrılmış, yaşamını sanata endekslemiştir. Bu romanında bir Osmanlı aydının yaşam öyküsünü daha çok kadınlara yansıyan bölümüyle anlattı. Bir Göçmen Kuştu O romanının devamı niteliğindeki Emir Bey'in Kızları romanını 1999 yılında yayımladı.
1990 yılında Sen de Gitme Triyandafilis adlı yapıtıyla Sait Faik Hikâye Ödülü'nü aldı. Bu öykü senaryolaştırılmış , yazara En İyi Senaryo dalında Altın Koza ödülünü getirmiş; Sen de Gitme adıyla film yapılmış, 1996'da Altın Portakal ve Altın Koza Film Şenliklerinde toplam 14 ödül toplayarak büyük bir başarı kazanmıştır. Hoşçakal Umut ve Solgun Sarı Bir Gül yazarın filme çekilen diğer yapıtlarındandır.
Ayla Kutlu, 1990'larda çocuk kitaplarına yöneldi ve yirmiye yakın çocuk kitabı yazdı. Aynı dönemde, kadın sorunlarına eğilen yapıtlar verdi. Kadın sorunlarını açıkça ortayan koyan yapıtlarından Kadın Destanı adlı manzumesini klasik destan yapısı ve koşuk biçiminde kaleme aldı. Bu yapıt, Gılgamış Destanı 'na bir gönderme idi; Kutlu, Kadın Destanı'nda kadının mitolojik (Söylencebilim) çağlardaki öyküsünü bugünkü öyküsüne bağlamıştı.
1992 yılında Türkistan'da resmi bir görevde bulundu, 1995'te Kadın Kurultayında üye olarak bulundu.
1995 yılında yazdığı 'Mekruh Kadınlar Mezarlığı' Yunus Nadi Roman Armağanına değer bulundu.
Ayla Kutlu, yaşamının ilk 22 yılını Zaman da Eskir adlı yapıtında anlatmıştır. Yaşamını Ankara'da profesyonel yazar olarak sürdürmektedir.
Kitapları [değiştir]
Çocuk Kitapları
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
AYLA KUTLU’YA MEKTUPLAR
·         Sevgili Ayla Kutlu,
Sana her gün bir mektup yazıyorum zihnimde, sonra düşündüklerimi kağıda geçiremeden yazmam gereken yeni olaylar geliyor gündeme, mektup eskiyor sanki. Ama televizyonda kadınların omuzlarında o tabutu gördüğümde birden özledim seni.
Bu görüntüyü seninle paylaşmak gereğini duydum. Yalnızca Mekruh Kadınlar Mezarlığı’nın yazarı olarak değil, kadınımızı hep görülmek istemeyen yüzüyle yansıtan bir yazar olarak.
Fotoğraftaki tabut dikkatini çekti kuşkusuz. Eski, kullanılmış, kırık dökük. (Belki de bir Hıristiyan ya da Musevi cenaze evinden hurdaya çıkmış). Tabutun elden düşme havası, zavallılığı, üstüne bir yemeni bile atılmamış oluşu içimi acıtmadı. Nedense bütün bunların da kurulu düzene bir başkaldırı olduğuna inandım. Her gün beş kadının öldürüldüğü bu topraklarda, bu cenazenin senin anlatmayı sevdiğin yerlerde yaşanması dikkatimi çekti. Kadınların nerede baş kaldıracakları belli değil.
Sevgili Ayla Kutlu,
Seni öncelikle 2011 Çukurova Ödülü için kutluyorum. Ödül gerekçesinin senin yazma serüvenini özetlediğine de inanıyorum: “Yazın yaşamı boyunca yazdığı yetişkinlere yönelik 13, çocuklara yönelik 20 kitabıyla özgün atmosferler yaratarak kadın ve çocuk sorunsalları üzerine eğildiği, eserlerinde ülkemizin her zaman duyarlı olan güney bölgesine ilişkin sosyolojik gelişmeleri irdeleyip aydınlatarak kültürümüze yaptığı katkıları dolayısıyla”. Kadın ve çocuk dünyasının en acıtıcı noktalarına dokundun bence. ‘Hapishane ve çocuk’tan, sevdiği hapiste olanın duygularına örnek vermek gerektiğinde aklıma ilk sen geliyorsun. Öykülerinin sahicilik taşıyışıyla, anlatıcı olarak canının yanışının öyküde duygusallaşmadan, sakızlanmadan yer alışıyla... “Siyasal boyutları dışında, insana yönelik biçimde hemen hemen anlatılmamış” olayları seçip anlatmanla. “Yaşanan an’ın algılanamayan sarmalından,/Dişiliğin yaşamı sürgit coşturan yaratıcılığından,/Erilliğin hem hoyrat hem incinir gücünden,/Gerçeğin masallaşmış kalıntılarından,” oluşan “Zehir Zıkkım”lığıyla:
“Mutluluğu hiç tatmamış bir kadındı. O yüzden olmalı, başkalarına bir şey vermesi gerektiğini unutmuş (...)
Hayat karşısında eğilmeyi öğrenemediği için gençliğinde kırılmış. Sonraları da öğrenememiş, yine kırılmış; sonra yine. Düz durması özünün kırıklar içinde oluşunu saklayan bir maskeydi yalnızca. Eskimiş, yıpranmış, rengi solmuş zavallı bir maske. Maskeyi sıyıramazdınız ya, sıyırsanız da altı zehir acılığı verirdi.”
Sevgili Ayla,
Kadınlarımızı anlatırken “Bir mazlumun şahsında sayısız kadının trajedisini canlandırdığını” biliyoruz . “Bu coğrafyanın, bu tarihsel geçmişin, bu toplumun gerçeklerinin birikimleriyle kadınlara ayna tutmaya çalıştığını”
da. Ne yazık coğrafyamız, edebiyatımızdan daha bereketli. 12 yaşında bir çocuğu yıllarca bir elden ötekine geçirirken, bunu yargı önünde meşrulaştırırken edebiyat acılarımızı tuz basarak iyileştiriyor. Piç öykündeki sağır ve dilsiz Zühre’yi anımsamamak olası mı?

Öykülerin bazen bozkırdaki yeşillik seraplarına inat bir “cadı ağacı” gibi çarpıyor gerçeği yüzümüze. Kadınımızın gerçek kimliğini gösteriyor. Kırıla kırıla çelik bir çekirdek kalmış kadınlar, tek kişi olarak cadde ortasında bir grevi sırtlayan kadınlar, öldürülen hemcinslerine sahip çıkanlar ve gazeteci kimlikleriyle, eylemci kimlikleriyle hapishanelerdekiler… Bütün bu sahici kadınların öykülerine yansıyan gölgelerinin 8 Martını gecikerek kutlamak için seni kucaklıyoru

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder