27 Kasım 2011 Pazar

Kar, Orhan Pamuk

1952 doğumlu yazarımız, 2006 yılında Nobel ödülü alıyor. Kar,  Amerika da  2004 yılında yılın en iyi romanı seçiliyor. Orhan Pamuk, 2008 yılında Time da dünyamızı şekillendiren ilk 100 kişiden biri olarak kapağında yer alıyor. Ödülleri saymakla bitmiyor, neredeyse her yıl fahri doktoralık ödülü almış..
Kentin kentinin melankolik ruhlarını izlerken, kültürlerin birbiriyle çatışmasını simgeleyen bir roman olduğu için diyerek Nobel ödülü veriliyor. Orhan Pamuk’un yazdığı romanlar, Post modern romanlar arasında değerlendiriyor. Bizim de çok etkilendiğimiz, Ahmet Hamdi Tanpınar ve Oğuz Atay ‘dan yazarımız çok etkilendiğini ifade ediyormuş…
Orhan Pamuk’un eşi Hintli yazar Kiran Desai ve yaşamındaki bu nedenli yaptığı değişikliklerden bahsettik. Boğaz da tutmuş olduğu sırf yazı yazmak için gittiği evi bırakıp, şimdi New York da nasıl yaşıyordur diye hayıflandık…
Yazarımız 5 kere Kars’da bulunmuş ve tıpkı romanındaki Ka gibi otobüs ile Erzurum dan gitmiş, seyahatinin ilk günlerinde Kars da televizyona da çıkmış, Kars halkının çok yardımcı olduğu,  paylaşımları çok desteklemiş. Her Kars tan ayrılışında üzülerek, ayrıılması ve Kars taki yoksulluğun ona travmatik gelmesi, şehirde hüzünlenmesi ancak kar altındaki Kars a hayranlığı; hepsi bir arada çok farklı ve dikkat çekici, bu nedenle neden Kars ? öylesine seçilmiş bir şehir olabilir mi ? olamaz dedik, gördüğümüz işaretleri birleştirip anlamlandırmaya çalıştık, hermatik etkilerini tartıştık.. Kitabın arka planda bizim anlamlandıramadığımız bir şifresinin olup olmadığını tartıştık, İllüminatiyi örneklendirecek kadar tartışmalar derinleştiJ
Kitapta çok farklı konuların derinleştirilmeden ele alınmasını; kimimiz yüzeysel kimimiz ise kurgusal olduğunu savundu. Tiyatro sahnelerinin absurdlüğünde ise; içki sofralarında ülkeyi kurtaran insanların hayali gerçekleşirse neler olur onu kurgulamış diye tartıştık. Kar, 2002 de yazılmış bir roman, devletteki politik değişiklikleri çok iyi işaret eden ve ileriyi çok iyi görmüş bir kitap…
Başörtülü kızların başına gelenleri, gerçekte yaşananlarla paralelliklerini  ve bu parallelliğin evrensel olduğunu konuştuk. Karikatürize edilmiş olaylar olup olmadığını tartıştık, herkesin görüşünü ortaya koymuş, böyle karakter olmaz denilen karakterlerin gerçekteki varlıklarını, renk ile ifade edilen karakterden yola çıkarak, çok fazla örneği tespit ettik. Sahnede ölmek isteyen sanatçılara ithaf edilen son sahneleri uzun uzun tartıştık…Tabi beraberinde kitapta geçen, öldürmeyin kahraman olmasın söylemini de…
Ka ? Orhan Pamuk, kahramanlarını hep Ka diye yazdığını sonra isimleştirdiğini soranlara söylemiş. K anın duygusallığı, aşık oluşunu konuşurken, ayda 900 € geliri olan birinin Bally ayakkabı ve çantası olmasının bağlantısını kuramadık, palto kısmını çok insancıl ve sevecen bulduk…
Orhan Pamuk, hayatı boyunca diğer tüm yazarlar gibi şair olmak istemiş, şiirin yazılabilmesini ilhama bağlayarak, bu ,lhamın gittiği kişileri şair olabildiğini ifade ediyorJ
Turgut bey in yani babanın en demokrat karakter olduğu, kızları ile dizi seyretmesini de çok duygusal bularak, Turgut bey in en olumlu ancak hiç otelden çıkmamasını da bu kadar pasifist olduğunu paylaştık… İpek in güzelliği,çalışkanlığı-kardeşinin bile onu kıskanması-, iki kadının aynı erkeğe aşkını, Ka ‘nın doğru düzgün kişiliğinin Lacivert i nasıl ispiyonlayabildiğini tartıştık…Hepsiyle dalga geçiyor…
Şeyhe neden kimse dokunmadı ? Oysa ki örgütlenmeyi sağlayan ve başlatılan hareketin hedeflerinden birisi olmalı…
Kitapta referans verilen 4 romanın, araştırma esnasında politik romanlar arasında örnek gösterildiği tespit ediliyor..Irwing Hawe ın Politics and Novel…
Kitabın özeti, kitabın ilk sayfasında (kitapta geçen 4 romanda alıntıdan oluşturulmuş..)
Dikkatimiz şeylerin tehlikeli kenarına, dürüst hırsıza şefkatli katile, batıl inançlı  ateiste (Robert Browning, Papaz Blougram’ın Maruzatı)
Edebi bir eserde siyaset, bir konserin ortasında patlayan tabanca gibi kaba ama göz ardı edemeyeceğimiz bir şeydir. Şimdi çok çirkin şeylerden söz edeceğiz… Stendhal,Parma Manastırı
Yok edin halkı, kırın, susturun onları. Çünkü Avrupa aydınlanması halktan çok daha önemlidir. Dostoyevski, Karamazov kardeşler’in çalışma notları
İçimdeki batılı huzursuz olmuştu… Joseph Conrad, Batılı Gözler Altında
Cevat Fehmi Başkurt un Buzlar çözülmeden eseri ile olan paralelliklerini konuştuk…
Orhan Pamuk’un Kar’ında epigrafik İlişkiler  isimli master tezi nin de(matematik master öğrencisinin Nathaniel Brawn Riley) muhakkak okunmasını tavsiye ediyoruz, kitabı okumayı planlayanlar tezi de paralelinde okumalı bizce…
Ka, Kars’ta 19 gün kalıyor, 19 şiir yazıyor, Kar ın altıgen şeklinde üçe ayrılan dallarıyla 19 rakamı ile özdeşleştirebildiği…
Kar ise şiir kitabı gibi oluşuyor  ve yok oluyor…

Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk, bir yazarın hissiyatından, şahsiyetinden ve duyarlılığından birçok unsurun romanına girdiğini belirterek, "Romancılıkta hüner, hem kendinizi, hem de kendiniz olmayanı gerçekçi bir şekilde anlatabilmektir" dedi.



AA muhabirine "Saf ve Düşünceli Romancı" adlı son kitabı hakkında bilgi veren Pamuk, kitapta roman okuma zevkini, kitap okurken ve yazarken karşılaştığı harikalıkları anlattığını söyledi.

Pamuk, romancılıktaki 35 yıllık tecrübesine dayanarak, yaptığı çıkarımları kitapta paylaştığını ifade ederek, "Son kitabımda bir anlamda romancılık sırlarını verdim. Roman niçin seviliyor, ben romanlarımı nasıl yazdım, en iyi romanlar nasıl üzerimde etki sağlar, roman nasıl hayatımızı değiştirir gibi konulard
a kitap önemli bir öğreticidir" dedi.

Kitabın Harward Üniversitesi'ndeki derslerinde yaptığı konuşmaların bir özeti olduğunu ve bu derslere daha önce Umberto Eco, Borges ve Calvino gibi yazarların katıldığını vurgulayan Pamuk, kitaba adını veren "Saf ve düşünceli" kavramlarını, en iyi araba kullanma yöntemiyle anlatabileceğini söyledi.
Orhan Pamuk, araba kullanırken şoförün hiç düşünmeden otomatik olarak direksiyonu çevirdiğini, pedallara bastığını, aynaya baktığını ve işaretleri okuduğunu dile getirerek, şöyle konuştu:

"Kafamızda pek çok işlem yapar, hatta bu sırada başkasıyla sohbet bile edebiliriz ve de yaptığımız şeyleri unuturuz. Bazen araba kendiliğinden gidiyormuş gibi gelir ya romanı da kendiliğinden oluyormuş gibi yazan romancılar var. Bunlar öyle içlerinden geldiği gibi yazar, hatta bazıları yeni kurallar bulur, edebiyata katkı sunarlar ama bunun farkına bile varmazlar.

Bir de yaptığı işlemler konusunda düşünceli yazarlar vardır. Bunlar 'Yaptığım doğru mu, karakterleri çok mu konuşturdum, bu teknikle mi söylesem, bu sahneyi uzun mu kısa mı yaptım?' gibi dertlenirler. Romancılık aynı anda hem sa
f, hem düşünceli olma işidir."Romanın gücü...Yazar Pamuk, okurların da zaman zaman hem saf, hem düşünceli olduğunu belirterek, "Romanlarımı okurken Orhan Pamuk bunları yaşamış mı, hayal mi etmiş diye düşünürler. Bazen 'Yok canım bunları yaşamamıştır hepsi hayaldir', bazen de 'Yok yaşamıştır yoksa nasıl yazacaktı?' derler. Romanın gücü hem hayal, hem yaşanmış olmasından gelmektedir. Bazı ayrıntıları yaşamadan bulamazsınız. Onun için haklı olarak 'Masumiyet Müzesi'ndeki Kemal'in aşkını yaşadınız mı?' diye sorarlar. Ona benzer bir şeyler yaşamış olsam da benim hayal dünyam vardır ben de onları yoğururum. Roman okumak sürekli soru sormaktır. Romanın gücü de bu soruların zenginliğiyle ölçülür" şeklinde konuştu.

Bütün kahramanlarıyla özdeşleştiğine dikkati çeken Pamuk, şunları kaydetti:

"Romanlarımın gücü ya da kusuru kahramanlarımla özdeşleşmemden kaynaklanıyor. Erkek kahramanlarla özdeşleştiğim gibi kadın kahramanla da çok rahat özdeşleşebilirim. Onun gibi hisseder, dünyayı onun gözüyle görmeye çalışılırım.

Bir yazarın hissiyatından, şahsiyetinden duyarlılığından pek çok şey romanına girer. Romancılıkta hüner, hem kendinizi, hem de kendiniz olmayanı gerçekçi bir şekilde anlatabilmektir. Yazmak için önce insanın kendini tanıması, içindeki karanılık şeyi bilmesi gerekir. Edebiyat, üstü örtülü büyük bir itiraftır. Bu nedenle romanda kendime benzeyen bir dünya kurup, kendime benzeyen insanlar yaratırım ama kendi dünyamdan çıkıp, farklı insanların gözünden de görmeye çalışırım."

Yazarlığın meşakkatli bir yol olduğunu ifade eden Pamuk, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Yazarlığın temelinde yetenek ve istek vardır. Çok çalışma, sabır, güçlü bir disiplin ve kültür gerekir. Başka yazarlar bol bol okunmalıdır. Mutlu bir yazarım, yazmak istediğim kitapları yazdım ve okurlara buluşturabildim. Her an not alırım. Her sabah, düzenli olarak gazete bile okumadan yazmaya başlarım.

Çok disiplinliyim. 36 yıldır günde 10 saat yazıyorum ama çok çalıştım diye şikayet etmiyor, 'İyi ki yaptım' diyorum. Hatta daha da çok yazmak istiyorum. Aynı zamanda romancı gözlemci de olmalı ki, ben de iyi bir gözlemciyim. Romancılık, insanların ruhunu görme işidir."

"Türkiye'de yayıncılık son 10 yılda patladı"
Pamuk, kitap adlarının kendisi için çok önemli olduğunu, başlığın kitabı özetlememesi, ancak kitabın ruhunu vermesi gerektiğini vurgulayarak, başlığın kitabın sorduğu soruları yansıtması ve akılda kalıcı olması gerektiğini kaydetti.

Türkiye'de yayıncılığın son 10 yılda çok önemli bir atılım yaptığını dile getiren Pamuk, romana ilk başladığında yılda bin
kitap çıkarken şimdi 10 bin kitap yayımlandığını belirtti.

Pamuk,
Nobel'in hayatında farklılıklar yarattığına dikkati çekerek, "Nobel, büyük bir sorumluluk getirdi. Söylediğiniz her şey olduğundan daha önemli hale geliyor. Herkesin bakışları üzerinizde olunca kılık kıyafetinize, halinize, hareketinize dikkat etmeniz gerekiyor. Böyle bir olumsuz yanı var. Ben daha sorunsuz çocuk gibi olmak isterim. Nobel aldığımda kitaplarım 46 dile çevrilmişti. Şimdi 60 dile çevrildi. Dünyada 11 milyona yakın sattı. Tanılırlığımı, dünya çapında merakı ve ilgiyi artırdı. Şikayet edilecek bir konu değil, herkese tavsiye edilir" diye konuştu.

"Yeni bir roman üzerinde çalışıyorum"Bundan sonraki romanı için kolları sıvadığını anlatan Pamuk, "Şimdi, Konya Ereğli'den İstanbul'a göç etmiş yaşlı bir bozacının hayatından yola çıkarak, öteki İstanbul üzerine bir roman yazıyorum" dedi.

İnsanların uyandığını, zenginleşen insanların kitapçılara gittiğini bu nedenle yayınevlerine genç yazarlardan müsfeddeler yağdığını anlatan Pamuk, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Eskiden edebiyatı sevmenin şekli şiirdi. Şimdi roman bir edebi iletişim olarak her şeyin üzerinden tank gibi geçmiştir. Bunun nedeni romanların cazip olmasıdır. Romanlar bizi dünyanın gizli merkezine götürüyor. Hayatta neden var olduğumuza ilişkin temel sorunların karşılığını, iyi ve edebi romanlarda bulabiliriz.

Roman, demokratik ve eşitlikçi bir sanattır. Roman okuyan herkes roman yazabilir. Yayınevlerine yağan müsfeddelerin ardında meşhur olmak isteği var diye bakılmamalı. Bu insanlar, kendilerini ifade etmek ben de 'Varım' demek istiyor."

Türkiye'de Ahmet Hamdi Tanpınar ve Oğuz Atay'ın en beğendiği yazarlar olduğunu ifade eden Pamuk, Tanpınar'ın, yeni Türkiye'nin modernlikle gelenekselliğin birleşmesinden ortaya çıktığını gördüğünü, Oğuz Atay'ın da modern insanın kendine özgü dramını iyi anlattığını ve batı romanından etkilenmekten korkmadığını söyledi.

Kendisinin konu aramadığını, bir gazete,
kitap okurken veya günlük hayatta herhangi bir anda konunun aklına geldiğini, en önemli şeyin, yazılacak konunun sevilmesi olduğunu kaydetti.

Pamuk, "Orhan ağabey, bir daha 'Kara Kitap' gibi bir şey yazamazsın boşuna uğraşma" diyenler olduğunu belirterek, "Onların ne demek istediğini anlıyorum. 'Kara Kitap'ın benim için de çok özel bir yeri vardır. Ancak, 'Benim Adım Kırmızı' okunmadan da
Orhan Pamuk anlaşılamaz" dedi.