“Oysa bir sanat yapıtının güzel ama anlaşılmaz olduğunu söylemenin, bir yemeğin çok iyi, çok lezzetli, çok besleyici olduğunu, ama onu insanların yiyemeyeceğini söylemekten bir farkı yoktur.” Lev Nikolayeviç Tolstoy
Savaş ve Barış, Tolstoy
Tolstoy 1828 Polonya’da soylu bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Annesini 2 yaşında, babasını 8 yaşında kaybetti. Halası tarafından büyütüldü. Bir dönem Kazak üniversitesi’nde okudu. Kazaklar diye bir kitabı var.. Voltaire,Turgenyev, Jean Jacques Roussou dan etkileniyor. Eğitim amaçlı çok çalışıyor. Köylülerle çok ilgileniyor. El emeğini önemsiyor. Kırım savaşında, subay olarak görev alıyor. Sivastopol diye bir kitabı var. Shakespeare ile ilgili olumsuz görüşleri var. Anna Karenina’daki Levin karakterinde; Tolstoy, kendini anlatır.
Barışçıl bir insan, şiddete karşı. 19 yaşından ölene kadar günlük tutar. Eşini çok seviyor, aralarındaki aşk, telepatiye dönüşüp; düşündüğü şeyleri karısının ifade ettiği bir hal aldığı dönemleri var. Tolstoy’a özellikle Japonlar hayran. 82 yaşında 1910’da bir tren garında ölür. İvan İlyiç’in ölümü, köylüleri kusursuz gösteren eserlerinden birisidir. Kitaplarında entelektüel olmak adına Fransızca konuşuluyor. Tanrının krallığı içimizdedir, Mohadma Gandhi’yi çok etkilediği eseri.Gandhi ile yaşamının son 1 yılında yazışıyor.
Savaşta, savaştan çok, savaştaki insanı anlatıyor. İnsan odaklı anlatıyor. Farklı duygular ve çok farklı yaşlardaki insanlar var. 500’e yakın karakteri, her birini diğerine belirli bir kurgu dahilinde bağlıyor. Savaşta insanların maskeleri düşüyor. Gerçek yüzü, ortaya çıkıyor. The Decembrist revolt denilen Çar Alexander öldüğü gün, çarlık yıkılsın diye ayaklanan düşünce insanlarını anlatıyor. Tolstoy’un bu hareketten etkilendiği söyleniyor. Fransız kaynaklı bir ayaklanma olduğunu öğrenince, bırakıyor. Amacı, bir mesajdan çok, ayna görüntüsü yaratmak. Kiliseye karşı ! , kilise tarafından aforoz ediliyor. Devlete de idam cezaları nedeniyle karşı ! Erkekler için savaşmak, bir güç gösterisi, avlanmaya gitmek,kendisini göstermek…
Prens Andrey, idealize ettiği karakter… Piyer ise kendi içindeki yolculuğu, kısmen de olsa kendi zaaflarını anlattığı karakter… Piyer insanın içinde, Andrey ise hep dışında,mesafeli, Andrey orduda kendini var ediyor..
İlyada gibi bir eser ! destansı özellikleri var…Helen – İlyada ve Elen – Savaş&Barış… Kendisi 8 yaşında babasını kaybettiğinden, Prens Andrey’in oğluyla bağlantı kuruyor. Kendisi ile hikaye, aslında devam ediyor. Annesi,babası ve o dönemin Rusya’sını anlatmak için…
Platon Kratev, Piyer’in bakış açısını değiştiren karakter. Piyer esir düştüğünde, onun gibi esir düşen Rus köylüsü. Köylülüğün erdemlerini, bu karakter üzerinden gösteriyor. Sevme potansiyeli, yaşama sevinci,pozitif kişiliğinden çok etkileniyor.
Napoleon, Moskova’yı işgal etmeden önce de kültürel işgal gerçekleşmişti; Fransızca konuşmak ve Fransız hayranlığı…
Kitabın klasik olma özelliği, genelde yalnızca ana karakterlerin değiştiği, dönüştüğü bir kitap olmaktan çok farklı karakterlerin değişimi,gelişimi anlatılıyor. Kahramanlaştırılma yok. Tüm zaafları ve tüm farklı halleri ile karakterler anlatılıyor.
19-20-21.yüzyıllar karşılaştırıldığında; erken yaşlarda ölüm ve ölüm oranının giderek azalan bir seyirde olduğunu en çarpıcı fark olarak gözlemliyoruz. Tıbben ve ekonomik olarak çok geride kalıyor, geçen yüzyıllar..Aristokrasi,belli başlı aileler bile çok ciddi ekonomik güçlükler içine sürükleniyorlar.
Rusya’nın mutlu sonu (kaldı ki Fransa’ya mağlup oldu) ile Piyer’in mutlu sonu paralel…
Rusya’nın içindeki hızlı değişimin yansımaları ile karakterlerin duygu ve düşüncelerindeki değişimi, aynı hızda görüyoruz.
Temalar :
İnsan davranışlarındaki mantıksızlık ; biz pek bulamadık, kadın-erkek ilişkilerinde zaten mantık aranmaz dediğimizden ve karakterlerin kendi içindeki değişimin sonuçları olduğunu düşündüğümüzden bu tema altındakilere örnek üretemedik..
Alman teorisyen, bir sürü teorisi, uygulama sonucu başarısız olunca; “uygulamada yanlış yaptınız!” diye aslında yaşamdaki teorisyenler ile uygulamacıların en temel çatışmasına, gönderme yapıyor.
İki tip insan ; duyguları ile hareket eden ve şan,şöhret peşinde koşan ..Kadınlar tekdüze, manüpülatif, evlilik peşinde koşan…Erkeklerin alternatifleri var, kadınların alternatifi yok ! Evlilikten başka seçimleri yok. Elen’in güçlü kişiliğinden bahsedilmiş ancak duygu dünyasına dair bilgi yok. Kadın karakterler, derinleşmiyor.
Ölüm teması, Prenses Maria’nın babasının ölümü çok çarpıcı işleniyor (Maria çok dindar bir kişilikken, ölümün hiçliğini gördükten sonra değişiyor…). Ölüm ve ölümden sonraki olgunlaşma süreci var. Nataşa’nın Andrey’i kaybetmesi. Nataşa, hayat dolu bir karakter, Tolstoy’un eşi de öyle…
Bir insanın değeri bayağı kesire benzer : pay gerçek değerini gösterir,payda kendisini ne zannettiğini,paydanın değeri arttıkça, kesrin değeri azalır.
Ben kimim ? Sonsuzluğun bir parçası, Tolstoy
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder