Dar Zamanlar - I
Adalet Ağaoğlu 1929 doğumlu,ilk cumhuriyet dönemi çocuklarından.. TRT nin kurulumunda ciddi bir rol alıyor, radyo ile ilgili özerklik süreci başladığında işi bırakıp, ilk romanı olan bu romanı yazıyor. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği nin kurucularından ve Kardelenler ismini Adalet A. koyuyor. 60 öncesi, 70 ler, 80 ler şeklinde zamansal kitsplsrı sınıflandırıyor..
Benim hayatım diye anlatarak başlıyor kitabı...
Ben her zaman intihar etmeyi düşünmüşümdür ama iyi bir yol bulamadım…
Evlilik iki aydının olması, severek evlenmesi, hayata zorluklarla asılmış olmasları, evlilikteki yoksunluk, kuruluk..
İçinde her şey var.. Anı, belgesel, farklı zamanlar.. Edebi olarak bu nedenle farklı..
Ben Cumhuriyet kadınıyım, sorumluluk kadınıyım, bu söyleşiye bile ceket ile geldim..
Ankaralılar, Ankara anlatımından çok mutlu oldular, tarihsel gerçeklik, her şey birebir aynı yerler..
Erkekler siyasi düşünceleriyle, ruling roles, kadınlar ise daha sınıfsal özelliklerle var..
Kimlik, kişilik çatışmasını indirgemişler..
3..kitap hayır.. Ömer in bakış açısıyla çevresinde olup bitenler..erkekler kimliklerinden sıyrılabiliyor, eğer evrimi tamamladıysa..
Her kitap bir sonraki nesli gösteriyor..4.kitap olacak mı ? sorusuna bilmiyorum…diye cevap vermiş..
Kadının kendi kimliğiyle yapmak istedikleri ve bunu yapacak maddi gücü bulması..
İlgiyle okunan, sosyolojik değerlendirmeler..Edebi olarak ben, pek tatmin etmedi.. Kronolojik akışı değişik ancak edebi olarak çok etkilenmedim..Aysel ve Adelet A. patalel kişilik..Karakterler biraz karikatürist.
Bunları bugün söylemek çok kolay..söylemezsen Dündar öğretmen gibi olursun..
Farklı karakterlerle anlatmak..Edebi hayattaki en önemlisi farklı tekniklerle ilerlemesi..Araştırmacı..Çok ciddi ve derinlemesine araştırmış..
Alain, gayri Müslim olan ve kadın kimliğiyle yaklaşmayan/terkvari yaklaşmayan tek erkek, kendi olma rahatlığını veren..entellektuel açidan ilerlemiş.Aysel, .bir erekekle elele oturabileceğini öğreniyor..Global kalıp bunlar ! değişen bir şey yok !
Tüm karakterler anti tez.. Her şeyi karaktürize ederek kendi başına ortaya koyuyor..Aysel ölüyör, dönüşerek Maysel- My cell oluyor J
Biz keyfe dalarsak, işleri kim yapacak J ?
Adalet Agaoglu'nun Olmeye Yatmak romaninda bir devrin aydinlarinin kendilerini sorgulamasiyla karsilasiriz. Romanin kadin kahramani Aysel de boyle bir sorgulama icindedir. Kendisine yuklenen agir vazife hissi bireysel istekleriyle catismaya baslar. Birey ideallerinin agirligi altinda ezilmektedir. Bir yonuyle bireyin inkari anlamina gelen ici bos idealizmini sorgular Aysel. Ona gore birey kendisi olmali, inanc ve gorevlerini kendisi belirlemelidir. Birey olmaya giden yol kisisel yasanmisliktan ve bireysel tercih hakkina sahip olmaktan gecer. Romanda Cumhuriyetin ilkelerini yuceltmek icin vazifelendirilen Aysel ve onun kusaginin bireyseli yakalama cabasi Aysel'in bir gun bir otel odasinda intihar etme isteginin isiginda sorgulanmistir.
Sonunda Aysel mutlak bir sorgulama inanciyla otel odasindan ayrilir. Birey kendini yapan degerleri ve inanclarini sorgulamalidir. Hayat vazife gibi yasanmalidir.
Anahtar Kelimeler: Adalet Agaoglu, aydin kadin, bireysellik.
Tasidiklari kimligin kendilerine cok agir geldigini hissedenler vardir. Ideallerinin yogunlugu, baskisi ve uzakligi onlari bir kozanin icine hapsetmistir. Bu daracik kozanin icinde saga sola kimildayamadan, nefes alabilmek icin pencereler aralamakla gecer zamanlari. Her kimildanis hareket alanlarini biraz daha daraltir. Insan olmanin kucuk anlarni, ufak zevklerini kendilerine cok gorurler. Onlar hayatlarini baskalarina adamislardir. Hayati vazife bilinciyle yasamaktadirlar.
Olmeye Yatmak'ta Aysel'in sorgusu bireyin kendisi icin belirlenmis kalip halinde kendisine sunulan ust kimlige itirazini ifade eder. Aysel'in hikayesi bir romanin sayfalarina sigmayacak kadar agir bir sorgulamayla doludur. Bu yuzden onun icine hapsedildigi romanin sayfalarindan aranizda dolastigini dusunebilirsiniz. Romanlarin yasanmislik degerlerinin onemi ya da onemsizligi sizin icin o kadar da gerekli degilken birden etiyle, kaniyla, kafasiyla, yasamis oldugunu mutlaka kabul etmeniz gerektigini dusunduren canliligiyla ve gercekligiyle karsiniza cikiyor Aysel. O, kendi tabiriyle vazifeye doymayan acgozlu, fakat zayif omuzlariyla bir devri, gorev ve misyon tarafiyla yuklenen nadir karakterlerden biridir. Hayati oylesine vazife bilinciyle yasamaktadir ve bu oylesine durdurulmaz ve geri donulmez bir cizgidir ki Aysel bu akisin disina cikmak istediginde kendisini bir otel odasinda olmeyi beklerken bulur. Aysel omru boyunca varlik mucadelesi vermekten, once insan olarak kendisini kabul ettirmek savasiyla ugrasmaktan asil kimligine, benliginin derinligine uzanamamistir. Bu, icine dogru gitmeyi hep erteleyip, surekli disa dogru uzanisin sonucudur. Ust beni fazlaca abartilmis bir insanin kendisini bulma mucadelesidir. Onu anlatabilecek en iyi kelime de mucadele kelimesidir zaten. Aysel, kelimenin tam anlamiyla kendini, kendi benini taniyamayacak kadar etrafindaki insanlara daha dogru bir ifadeyle vazifelerine dagitmis bir karakterdir. Bunun tabii bir sonucu olarak da kimliginin kayip taraflarini baskalarinda aramaktadir. Bir gun oldukca gec denebilecek bir donemde hayatin asiI gercegine uyanir. Uyandigi yer bir otel odasidir. Bu otel odasina hayatini hayat, n,n ipuclarini, sorularini, veya bu sekilde kimligini dagittigi insanlari da beraberinde getirmistir. Burasi bir sure sonra kalabalik bir toplanti salonuna donosur. Aysel onlar arasindan secmeler yapacaktir. Elini daha dogrusu hafizas,n, rastgele orada burada dolastirir. Eline gelenlerden hangisi gercek Ayseldir? Ustelik Aysel bu kimlik mucadelesini hayattan umidini kestigi, birkac saat icinde olmeyi bekledigi bir zamanda gerceklestirir. Aysel bu otel odasinda zamani, dunyayi, yani yasamin butun unsurlarini geride birakmistir. Burasi, dunyadayken, olmeden once olunebilen bir mezardir. Bu yuzden Aysel odanin karanlik olmasina ozen gosterir. Perdeleri kapatir. Isik istemez. Bir mezarda ya da bilincaltinin karanlik dehlizlerindedir. Tuhaf bir sekilde kendisinin sectigi olumun esigindedir. Tuhaftir cunku yasadigi hayatin icinde hayata devam ederken kendisiyle karsilasamamistir. O ancak olumun nefesini hissederken kendisine uyanir, kendisini ancak olumun esiginde bulabilecegini dusunmektedir. Cunku devam eden hayatin bu akisin duzeni onu oylesine parcalayip dagitmis, oylesine kendisine yabancilastirmistir ki bir taraftan yasarken bir taraftan kendisini bulamayacagini iyi bilmektedir. Olum Aysel icin kendine giden yoldur. Hatta tek yoldur.
Gönül Kıvılcım - Başucu Kitapları
Adalet Ağaoğlu, Ölmeye Yatmak
“Kız öğrencilerimden biri Anna Karenina ya da Madame Bovary gibi ölmeye yattığımı görse, kim bilir nasıl güler!” Hayır, o bir Rus veya Fransız romanının kahramanı gibi değil, Aysel gibi yatar ölmeye. Kasaba ilkokulunun son derece eğreti, son derece özenti, insanı gülsün mü ağlasın mı kararsız bırakan müsameresinde kelebek kılığına giren, özgürlük talebiyle aldığı aile terbiyesi çelişen, genç cumhuriyetin utangaç ama heyecanlı ve cesur kızı Aysel. Babasının karşı çıkmalarına rağmen ortaokula gidebilmek için kendini dereye atmaya kalkışan, Aysel’in korkuları, özlemleri, serüveni. Bedenine dikilen gözlere rağmen kadın olmadan önce insan olduğunu hatırlamaya çabalayışı. Ne yaparsa yapsın, unutmaya çalıştığı kadınlık ayak bağıdır her zaman. Öğretmeninin diretmesiyle Ankara’da ortaokula devam eden Aysel kasabaya geldikçe babası Salih’in zoruyla başını örtmeye başlamıştır Aysel ve erkekler.
Kocası, okul arkadaşları, sevgilisi. Adları Salih, Aydın, Ömer, Engin’dir... Romandaki erkeklerden bazıları sıradan devlet liselerinde okur bazıları, İstanbul’da Fransız mekteplerinde. Bir kısmı modernleşme yanlısı ailelerden gelmişlerdir, diğerleri muhafazakar ailelerden. Aslında fark etmez, kadını bedeni üzerinden anlamlandırır, sınırlandırır, kadının kendi olma talebini fazla görür hepsi.
Özgüveninden utanması gerektiğini öğreten erkekler. Aysel, kişi olmak talebini kocasına açtığında, Caudwell’den yardım alarak “Toplumculuğun en ileri aşaması, insanı bir kişi yapmaktır” dediğinde “Bunu söylemek için henüz çok erken” diyerek cevap veren Ömer. Bir cumhuriyet kadınının toplumla, erkek toplumuyla, modernliği içselleştiremeyen cumhuriyetle ve eleştirdiği o toplumdan kendine geçen, içselleştirdiği muhafazakar değerlerle hesaplaşmasıdır “Ölmeye Yatmak”.
Yattığı yerde kendini, cumhuriyeti anlamaya, doğrulamaya, kendiyle ve cumhuriyetle uzlaşmaya çalışır Aysel. Hangisi daha zordur, kendini mi yoksa cumhuriyeti anlamak mı, orasını okura bırakmak lazım ancak Adalet Ağaoğlu’nun romanın meselesini tek bir hamlede zorlanmadan çözdüğünü söyleyebiliriz. Cesaretiyle bizlerin önünü açan bu önemli kadın yazarımız, Feridun Andaç’ın gerçekleştirdiği nehir söyleşisinde, romanın karnına bir anayasa yürüyüşü sırasında düştüğünü anlatır. “Biz yürüyoruz, Atatürk Bulvarı’nda, iki tarafta halk, hiçbir şey söylemiyor, öylece bakıyor... “ Ağaoğlu’na göre Cumhuriyet kuşağı 68 kuşağının altına düşmüş bir kuşaktır. “Yani gençler özgürlük istiyordu; üniversite rektörleri, üniversite vermiyordu” diye açıklıyor bunu söyleşisinde. Bu durumu simgesel olarak nasıl verebilirim diye düşünür Adalet Ağaoğlu ve romanın karakterini, Doçent Aysel’i öğrencisinin altına yatırır.
Evet, acımasız bir seçim, ama sorunu tek hamlede çözdüğü kesin. İşin ilginç tarafı, bu tabu ilişkinin üstünde pek durulmaz o dönem, Ağaoğlu’nun da belirttiği gibi. Halbuki Aysel karnında anlamadığı bir kuşağın tohumunu taşımaktadır. Yani, dayatmayla da olsa onu anlamak zorundadır.
Bir kadın meselesi, kuşaklar arası bir çatışma ve hepsinin üstüne daha da iddialı bir hedef: Türk romanıyla hesaplaşma. Yazar kronolojik anlatıyı bitirmeyi, 1950 sonrası Türk romanıyla hesaplaşmayı koymuştur kafasına. Anlatıcı perspektiflerini değiştirerek, zamanla oynayarak, kendi deyişiyle ‘anın arkeolojik kazısını fiilin bütün zaman çekimleriyle yaparak” kalkar bu hedefin altından.
“Kim istemez kendini beğenerek ölmeyi? Kendini doğrulamış olarak ölmeyi ben de isterim. Her şeyde haklı bularak kendimi. Kısmet değilmiş...!
Aynaya omuz silkiyorum... belki de ölerek hala tek başıma haklı olmaya çalıştığım için, arsızca silkiyorum omuzlarımı. Omuzlarım. Beni üst yanımda hala genç tutan.”
Kadın, modernleşmenin en zayıf halkasıdır Aysel’in ve Adalet Ağaoğlu’nun büyüdüğü, okula gittiği, meslekler edindiği, evlenirken kızların bakirelik sembolü kırmızı kuşaklar kuşandığı, sonra kadınlık derdi kuşandığı, hangi meslekten olurlarsa olsunlar kadınlığın zincirlerinden kurtulamadıkları toplumda. Aysel, tehlikeyi atlatıp evde kalmak zorunda olmayanlardan, okuyabilenlerdendir. Diğerleri ise onlar bizim annelerimiz, komşularımız, akrabalarımız. Modernleşmenin Batılı çocuklar yetiştiren ideal kadın olmaktan ibaret olduğuna inandırılanlar.
“Ölmeye Yatmak”, Türkiye’nin unuttuğu soruyu hatırlatır aslında: Kadın modernleşmeden toplum modernleşebilir mi? Hep ötelenen bir soru. Ağaoğlu’nun romanından onca yıl sonra hala güncelliğini koruyor. Ve diğer sorular: Kadın bilinçlenmeden toplum bilinçlenebilir mi, kadın özgürleşmeden toplum özgürleşebilir mi? Doğu-Batı meselesinin tartışılmamış bastırılmış, son yıllarda örtünmek, türban, laiklik sorunsallarıyla çıplak bir şekilde ele alınması giderek kaçınılmaz hale gelen boyutudur kadınlık halleri, kadın kimliği, kadın özgürleşmesi.
O zaman da acildi, hala acildir tartışılması. Nedir kadın özgürlüğü? Erkeklerin kadınları soyan, aç bakışlarından kurtulmak mı? Ha bire önümüze çıkan “Bir kadın olarak nasıl böyle konuşursun?” cümlesinden kurtulmak mı, erkeklerin artık kadınlarla empati kurmaya başlaması, kadını kendini tatmin edecek bir makine olarak görmekten vazgeçmesi mi? Gazetelerdeki kadına yönelik şiddeti kanıksamadığımız, bu şiddeti hayatımızdan çıkarmak için adımlar attığımız an mı? Kadını baş tacımız değil, meclisin tacı, sokağın tacı, toplumun tacı yapmaya başlamak mı? Edebiyatımızdaki, şiirimizdeki erkek dilinin, dişil hikayelerle, kadın bakış açısıyla zenginleştirilmesi ve bu dille bu hikayelerin ötekilerle eşdeğer tutulacağı gün müdür kadının özgürleşeceği gün. “Ölmeye Yatmak” kadının da olduğunu hatırlatıyor ve kadını hesaba katmadan yapılan her devrimin eksik devrim olduğunu, eksik modernleşme olduğunu. Daha doğrusu kafalardaki kadın modeli çıkarılmadan, yukarıdan inme modernleşmenin modernleşme olmayacağını ve geriye gidişlerin kaçınılmaz olacağını. Ta dipteki probleme uzanıyor yani.
Adalet Ağaoğlu bir kuşağın hikayesini anlatan metnini, mektuplarla, güncelerle diri tutuyor. Profesör Aysel kendi hayatım diye üstüne giydiği elbisenin gerçekten kendi arzuladığı elbise olup olmadığını sorguluyor ve bunu yaparken en mahrem düşüncelerini günlüğüyle paylaşıyor. Aysel’in karnında taşıdığı sır cumhuriyetin sırrı. Bu sırrı taşımanın ağırlığıyla ezildikçe ezilen, karnında bir “günah” taşıyan kahramanın öfkesi yazarın diliyle bütün metne yayılıyor.
Ölmeye değil ama Türkiyeli kadını düşünmeye yatmak için mükemmel bir roman. Üstelik , “Ah bir an, kısacık bir an ne kadar uzun olabiliyormuş” dedirtiyor insana.
“Kız öğrencilerimden biri Anna Karenina ya da Madame Bovary gibi ölmeye yattığımı görse, kim bilir nasıl güler!” Hayır, o bir Rus veya Fransız romanının kahramanı gibi değil, Aysel gibi yatar ölmeye. Kasaba ilkokulunun son derece eğreti, son derece özenti, insanı gülsün mü ağlasın mı kararsız bırakan müsameresinde kelebek kılığına giren, özgürlük talebiyle aldığı aile terbiyesi çelişen, genç cumhuriyetin utangaç ama heyecanlı ve cesur kızı Aysel. Babasının karşı çıkmalarına rağmen ortaokula gidebilmek için kendini dereye atmaya kalkışan, Aysel’in korkuları, özlemleri, serüveni. Bedenine dikilen gözlere rağmen kadın olmadan önce insan olduğunu hatırlamaya çabalayışı. Ne yaparsa yapsın, unutmaya çalıştığı kadınlık ayak bağıdır her zaman. Öğretmeninin diretmesiyle Ankara’da ortaokula devam eden Aysel kasabaya geldikçe babası Salih’in zoruyla başını örtmeye başlamıştır Aysel ve erkekler.
Kocası, okul arkadaşları, sevgilisi. Adları Salih, Aydın, Ömer, Engin’dir... Romandaki erkeklerden bazıları sıradan devlet liselerinde okur bazıları, İstanbul’da Fransız mekteplerinde. Bir kısmı modernleşme yanlısı ailelerden gelmişlerdir, diğerleri muhafazakar ailelerden. Aslında fark etmez, kadını bedeni üzerinden anlamlandırır, sınırlandırır, kadının kendi olma talebini fazla görür hepsi.
Özgüveninden utanması gerektiğini öğreten erkekler. Aysel, kişi olmak talebini kocasına açtığında, Caudwell’den yardım alarak “Toplumculuğun en ileri aşaması, insanı bir kişi yapmaktır” dediğinde “Bunu söylemek için henüz çok erken” diyerek cevap veren Ömer. Bir cumhuriyet kadınının toplumla, erkek toplumuyla, modernliği içselleştiremeyen cumhuriyetle ve eleştirdiği o toplumdan kendine geçen, içselleştirdiği muhafazakar değerlerle hesaplaşmasıdır “Ölmeye Yatmak”.
Yattığı yerde kendini, cumhuriyeti anlamaya, doğrulamaya, kendiyle ve cumhuriyetle uzlaşmaya çalışır Aysel. Hangisi daha zordur, kendini mi yoksa cumhuriyeti anlamak mı, orasını okura bırakmak lazım ancak Adalet Ağaoğlu’nun romanın meselesini tek bir hamlede zorlanmadan çözdüğünü söyleyebiliriz. Cesaretiyle bizlerin önünü açan bu önemli kadın yazarımız, Feridun Andaç’ın gerçekleştirdiği nehir söyleşisinde, romanın karnına bir anayasa yürüyüşü sırasında düştüğünü anlatır. “Biz yürüyoruz, Atatürk Bulvarı’nda, iki tarafta halk, hiçbir şey söylemiyor, öylece bakıyor... “ Ağaoğlu’na göre Cumhuriyet kuşağı 68 kuşağının altına düşmüş bir kuşaktır. “Yani gençler özgürlük istiyordu; üniversite rektörleri, üniversite vermiyordu” diye açıklıyor bunu söyleşisinde. Bu durumu simgesel olarak nasıl verebilirim diye düşünür Adalet Ağaoğlu ve romanın karakterini, Doçent Aysel’i öğrencisinin altına yatırır.
Evet, acımasız bir seçim, ama sorunu tek hamlede çözdüğü kesin. İşin ilginç tarafı, bu tabu ilişkinin üstünde pek durulmaz o dönem, Ağaoğlu’nun da belirttiği gibi. Halbuki Aysel karnında anlamadığı bir kuşağın tohumunu taşımaktadır. Yani, dayatmayla da olsa onu anlamak zorundadır.
Bir kadın meselesi, kuşaklar arası bir çatışma ve hepsinin üstüne daha da iddialı bir hedef: Türk romanıyla hesaplaşma. Yazar kronolojik anlatıyı bitirmeyi, 1950 sonrası Türk romanıyla hesaplaşmayı koymuştur kafasına. Anlatıcı perspektiflerini değiştirerek, zamanla oynayarak, kendi deyişiyle ‘anın arkeolojik kazısını fiilin bütün zaman çekimleriyle yaparak” kalkar bu hedefin altından.
“Kim istemez kendini beğenerek ölmeyi? Kendini doğrulamış olarak ölmeyi ben de isterim. Her şeyde haklı bularak kendimi. Kısmet değilmiş...!
Aynaya omuz silkiyorum... belki de ölerek hala tek başıma haklı olmaya çalıştığım için, arsızca silkiyorum omuzlarımı. Omuzlarım. Beni üst yanımda hala genç tutan.”
Kadın, modernleşmenin en zayıf halkasıdır Aysel’in ve Adalet Ağaoğlu’nun büyüdüğü, okula gittiği, meslekler edindiği, evlenirken kızların bakirelik sembolü kırmızı kuşaklar kuşandığı, sonra kadınlık derdi kuşandığı, hangi meslekten olurlarsa olsunlar kadınlığın zincirlerinden kurtulamadıkları toplumda. Aysel, tehlikeyi atlatıp evde kalmak zorunda olmayanlardan, okuyabilenlerdendir. Diğerleri ise onlar bizim annelerimiz, komşularımız, akrabalarımız. Modernleşmenin Batılı çocuklar yetiştiren ideal kadın olmaktan ibaret olduğuna inandırılanlar.
“Ölmeye Yatmak”, Türkiye’nin unuttuğu soruyu hatırlatır aslında: Kadın modernleşmeden toplum modernleşebilir mi? Hep ötelenen bir soru. Ağaoğlu’nun romanından onca yıl sonra hala güncelliğini koruyor. Ve diğer sorular: Kadın bilinçlenmeden toplum bilinçlenebilir mi, kadın özgürleşmeden toplum özgürleşebilir mi? Doğu-Batı meselesinin tartışılmamış bastırılmış, son yıllarda örtünmek, türban, laiklik sorunsallarıyla çıplak bir şekilde ele alınması giderek kaçınılmaz hale gelen boyutudur kadınlık halleri, kadın kimliği, kadın özgürleşmesi.
O zaman da acildi, hala acildir tartışılması. Nedir kadın özgürlüğü? Erkeklerin kadınları soyan, aç bakışlarından kurtulmak mı? Ha bire önümüze çıkan “Bir kadın olarak nasıl böyle konuşursun?” cümlesinden kurtulmak mı, erkeklerin artık kadınlarla empati kurmaya başlaması, kadını kendini tatmin edecek bir makine olarak görmekten vazgeçmesi mi? Gazetelerdeki kadına yönelik şiddeti kanıksamadığımız, bu şiddeti hayatımızdan çıkarmak için adımlar attığımız an mı? Kadını baş tacımız değil, meclisin tacı, sokağın tacı, toplumun tacı yapmaya başlamak mı? Edebiyatımızdaki, şiirimizdeki erkek dilinin, dişil hikayelerle, kadın bakış açısıyla zenginleştirilmesi ve bu dille bu hikayelerin ötekilerle eşdeğer tutulacağı gün müdür kadının özgürleşeceği gün. “Ölmeye Yatmak” kadının da olduğunu hatırlatıyor ve kadını hesaba katmadan yapılan her devrimin eksik devrim olduğunu, eksik modernleşme olduğunu. Daha doğrusu kafalardaki kadın modeli çıkarılmadan, yukarıdan inme modernleşmenin modernleşme olmayacağını ve geriye gidişlerin kaçınılmaz olacağını. Ta dipteki probleme uzanıyor yani.
Adalet Ağaoğlu bir kuşağın hikayesini anlatan metnini, mektuplarla, güncelerle diri tutuyor. Profesör Aysel kendi hayatım diye üstüne giydiği elbisenin gerçekten kendi arzuladığı elbise olup olmadığını sorguluyor ve bunu yaparken en mahrem düşüncelerini günlüğüyle paylaşıyor. Aysel’in karnında taşıdığı sır cumhuriyetin sırrı. Bu sırrı taşımanın ağırlığıyla ezildikçe ezilen, karnında bir “günah” taşıyan kahramanın öfkesi yazarın diliyle bütün metne yayılıyor.
Ölmeye değil ama Türkiyeli kadını düşünmeye yatmak için mükemmel bir roman. Üstelik , “Ah bir an, kısacık bir an ne kadar uzun olabiliyormuş” dedirtiyor insana.
Roman, Aysel’in bir otel odasında “Ölmeye Yatma(k)”sıyla başlar. Aysel aynı zamanda yazar-anlatıcıdır. Aysel, ilkolul günlerini ve okuldaki bir müsamereyi hatırlar. Cumhuriyet’in ilk yılları ve modernleşme çalışmaları. Köyden çıkıp Ankara’ya okumaya gelen öğrenciler: Ali(meslek lisesinde okur, bir otelde çalışır-yatar kalkar, solcu çevreye girer, radyoda çalışmaya başlar, Aysel’e tutkundur, ama bunu dillendiremez..)), Aysel(kadının bireyselmeşini mi simgeler, aydın-kadın bocalaması, Aydın(kaymakamın oğlu, Aysel’e tutkun, modern düşünceli), İlhan(Aysel’in kardeşi, ülkücü), Romanda, günlük(Aydın’ın) ve mektup türünden faydalanmıştır, yazar. Dündar Öğretmen(iyi niyetli, cumhuriyet öğretmeni..)
Yazar bir döneme ışık tutmaya çalışmış, dönemin siyasi sosyal olaylarına, gazete haberlerine yer vermiş romanında. Bu, romanın gerçekliğini arttırırken, edebi değerini sarsıyor sanki. Dar zamanda anlatılan olaylar… Bir dönemin atılımı ve tarjedisi, sembolik kahramlalar üzerinden verilmiş. İlhan(ülkücü), Ali(solcu) vb…
“Kız öğrencilerimden biri, Anna Karanina ya da Madame Bovary gibi ölüme yattığımı görse, kimbilir nasıl gülzer.”(s.27) Köyden gelen Aysel, zorluklara göğüs gererek okumuş, üniversitede hoca olmuştur, evlidir. Ancak bir öğrencisiyle(Engin) ilişki yaşar, neden? Kendine bir şeyleri ispat etmek için mi? Başkaldırmak, yerleşik kuralları yıkmak için mi? Bir kadının eksik varoluşuyla mı karşı karşıyayız? Bunalım. Ölmeye Yatmak. Ölememek. Hesaplaşma. Muhasebe. Geçmişten o ana bir özet, roman.
Romanda günümüzde de geçerliliğini koruyan anlayışlar sergilenmiş. Şu cümleleri yaşamıyor muyuz eğitim sistemimizde:”Ertürk, bu ilk suçundan ötürü bağışlanınca, bir daha bilmeden suç işlememeyi öğrendi. ‘Oku’ diye verildiklerinden gayri hiçbir şey okumamayı, ‘Düşün!’ dedikleri dışında hiçbir şey düşünmemeyi…”(s.126)
Öğretmeninin, Russo’nun İtiraflar’ını Aysel’in elinde görünce tepkisi: “Adını duymuş. Terbiyesiz bir kitaptır, diye duymuş. Okuyacakmış da şimdi, ne kadar zehirlendim, terbiyem ne kadar bozuldu, onu anlayacakmış.”(287) Ne komik, daha yeni Anayurt Oteli müstehcen olduğu gerekçesiyle 100 TEMEL ESER(!)den çıkartıldı, okumadan koymuşlarSAYIN büyüklerimiz(???) . Bu ahlakçı anlayış hala sürüyor, hem de ortaçağ ahlakçılığı. Düşüncelerine uymayan şairleri ve yazarları anlatmaz bunlar. Öğrencileri, kendi yosunlu zihniyetlerini yetiştirmek isterler yeniden, yeniden….
Yazarın ilk romanı. Dar Zamanlar üçlemesinin ilk kitabı, ÖLMEYE YATMAK… Tarihi atmosferi, psikolojik tahlilleriyle okunası bir roman….
ADALET AĞAOĞLU
30/12/2002 Çimen GÜNAY
BİA (Leiden-Hollanda) - Ölmeye Yatmak'ta "cinsellik", Cumhuriyet'le birlikte ilkokullardaki müsamerelerin bir parçası olmaya başlayan kızlı erkekli gösterilerden, genç yaşta yapılan evliliklere, monoton birlikteliklerden evli insanların kurduğu gizli ilişkilere pek çok farklı düzlemde, toplumsal baskılar karşısındaki konumu ile ele alınıyor.
Toplumsal baskının romana bütünsel bir tema olarak katılmış olması, yapıtta organik bir birliğe ulaşılmasına yol açıyor; ancak, "toplumsal" olanın "bireysel" olan üzerindeki belirleyiciliğine yapılan güçlü vurgu, bireysel düzlemdeki dinamiklerin ikinci plana düşmesine neden oluyor. Bunun sonucu olarak, Ölmeye Yatmak'ta "cinsellik" toplumsal/tarihsel sorgulamanın gerisinde kalıyor ve romanda bir "sorunsal" olarak belirginleşemiyor.Kişisel ve tarihsel sorgulama
Ölmeye Yatmak'ta bireysel krizlerle toplumsal çalkantılar iki ayrı anlatı düzleminde konu edilir. Ölmek amacıyla kendisini bir otel odasına kapatan Aysel'in kişisel sorunları, bireysel kriz anlatısının düzlemini oluştururken, Aysel'in bu kriz nedeniyle geçmişi düşünmesi, Cumhuriyet'in ilk yıllarından 60'lı yıllara dek uzanan bir tarihsel sürecin sorgulanmasını da beraberinde getirir.
Romandaki tarihsel sorgulama sadece Aysel üzerinden yürütülmez; Aysel'in Aydın, Ali, Semiha ve Hasip gibi ilkokul arkadaşları da farklı yönlere giden, zıt ideolojilere yönelen kişiler olarak bu tarihsel sürecin sorgulanmasında önemli roller üstlenmektedir.İdeolojik zıtlıklar
Aydın, 1960'larda politikaya heveslenen biri olarak karşımıza çıkar; Ali, solcu arkadaşlar edinir ve Radyoevi'nde işe girer; Semiha genç yaşta evlenir ; Hasipise ilahiyat fakültesini bitirir. Romanın erkek kişilerinin birbiriyle çatışan ideolojilere yönelmesinin yarattığı gerilim, bütün bir toplumsal tarihin belirleyici öğesi olarak romana itici bir güç sağlamaktadır.
Aynı "ideolojik" zıtlıkların kadınlar için belirginleştirilmemiş olması dikkat çekicidir; romanın kadın kişileri, birbirlerinden "politik yönelim"leri ile değil, kadının toplumdaki konumunu belirleyen geleneksel görüşe olan yakınlık veya uzaklıklarıyla ayrılmaktadırAysel, erkek dünyasında
Romanın kadın kişileri arasında bir tek Aysel, "erkeklerin dünyası"na girmeye cesaret eder ve kendisine geleneksel olarak uygun görülen konuma karşı çıkmayı başarır; Aysel, "solcu"luğu öğrenir, üniversiteyi bitirir, akademik bir kariyer yapar.Adalet Ağaoğlu, kadını "sorgulayan bir özne" olarak değerlendirerek, yapıtlarını "modernleşme" sorunsalının etrafında geliştiren, ama kadınları bunun dışında tutan Ahmet Hamdi Tanpınar ve Oğuz Atay gibi yazarların uzanmadığı bir alana adım atmıştır.
Ancak, Aysel'in bu sorgulamada yalnız kalmış olması ve taşıdığı çelişkilerin sürekli toplumsal olanla bağlantılı olarak aktarılması, Ölmeye Yatmak'ta bile "aydın"ın bir "kadın" olarak yaşadığı deneyimin "özerk"liğinin arka plana itildiğini düşündürmektedir. Kocaya ve Cumhuriyet'e ihanet
Aysel'i intihara sürükleyen, kendisini bir otel odasına kapatmasına neden olan başlıca unsur, kocası Ömer'i, öğrencisi Engin'le aldatmış olmasının yarattığı suçluluk duygusudur. Bu ilişki sonrasında hamile kalmış olmaktan şüpheleniyor olması, bu suçluluk duygusuna ek olarak, Aysel'in sorgulamalarına dramatik bir yön de katar.
Aysel'in kocasına ihanet etmiş olmasını, Cumhuriyet'in ülkülerine ihanet etmekle bir tutan tavrı, Cumhuriyet'in ilk yıllarını yaşayan kadınlar için cinselliğin görev duygusuyla ne derece iç içe geçmiş olduğunu ortaya koymaktadır.
Bu iç içe geçmişlik, görece bir özgürlük ortamının oluştuğu 60'lı yıllarda da yürürlüktedir; artık "Ata'ya ihanet" şeklinde bir göndermesi olmasa da, "aydın" kadınlar için "cinsellik" hala görevlerin, sorumlulukların arasına sıkışmış bir art-alan konumundadır.60'ların özgürlük ortamı
Ölmeye Yatmak'ta Aysel'in cinselliğine ilişkin sorgulamaları, toplumsal bağlamla sıkı sıkıya ilişkilidir. Aysel, Cumhuriyet'in bir ürünüdür; onu Cumhuriyet yaratmış, içine sarsılmaz görev ve sorumluluk duygularını da yine Cumhuriyet yerleştirmiştir. Bu bağlamda, onu cinselliğini keşfetme pahasına kocasına ihanet etme konumuna taşıyan da, deyim yerindeyse, 60'ların özgürlük ortamıdır.
Aysel'i yeniden "genç", "diri", "hem insan hem kadın" hissettiren kişinin herhangi biri değil de Engin olması, sorunun sadece bir "cinsel özgürlük" sorunu olmadığını ortaya koymaktadır.
Bunun yanı sıra, Aysel'in hepsi farklı zamanlarda kendisinden hoşlanan ilkokul arkadaşları Aydın veya Ali ile değil de, Engin'le birlikte olmayı tercih etmesi, "cinsellik" konusunu, Cumhuriyet kuşağının, kendisinden sonra gelen 60'lı yılların özgürlükçü kuşağına yetişme çabasının bir bileşeni yapar.
Bu çerçevede, doçent kimliğine ve ayrıntıları düşünmekten ölemeyecek kadar sorumluluk duygusuyla örülmüş yaşamına rağmen, Engin'le birlikte olan Aysel'in, bu edimi, Cumhuriyet kuşağına mensup bir aydının 60'lı yıllarda baş etmek zorunda kaldığı aşağılık duygusundan kurtulmanın bir yolu olarak gördüğünü söylemek olanaklı görünmektedir.Sorun değil, simge
Ölmeye Yatmak'ta belirginleştirilen, Aysel'in kadın kimliği bağlamında, "cinselliğin" tarihsel bir çerçevede sorunsallaştırılması değil, "genç", "yeni" ve -henüz- kirlenmemiş olanın, yani 60'lı yılların kutsanışıdır.
Romanda cinselliğin bir "sorunsal"dan çok bir "simge" olduğu iddiasına kanıt oluşturabilecek başlıca unsur, Aysel'in "cinselliğini" keşfedişinin "trajik" bir olgu olarak işlenmemiş olmasıdır; Aysel, Engin ve Ömer arasında bir seçim yapma konumunda olan biri olarak değil, karnındaki çocuğu -eğer böyle bir çocuk varsa- büyütmeye karar veren biriolarak çıkar otel odasından.Çıplak görüntüyü azarlamak
Aysel, roman boyunca pek çok kez, Engin'i kendisini bulmasına neden olan, bekaretini ikinci kez bozan biri olarak tanımlamaktadır. Engin'le sohbet ettikleri uzun bir gecenin sonunda aynaya baktığında, ilk defa "gövdesinin elle tutulur, bakılıp görülür somut bir şey" olduğunun farkına varmıştır Aysel. Yine de aynanın karşısında çırılçıplak durmak isteyen "görüntüsü"nü azarlayacak kadar ilkelerine bağlıdır henüz.Modernleşme, özgürleşme, bireyleşme
Romanın sonlarına doğru Aysel'in, Engin'le aynı yatağa girdiğini unuttuğu günlerden söz açmaya başlaması, bu ilginin giderek şiddetini yitirdiğini duyumsatmaktadır.
Yine de Engin, tıpkı 60'ların görece özgür ortamının toplumsal olarak bir dönüşüm noktasına denk düşmesi gibi, Aysel'in hayatında önemli bir dönüşümün simgesidir. Ancak, romanda Aysel'in Engin ve Ömer arasında yaşadığı gerilim, bir "trajedi" olarak belirginleştirilmediği için, Ölmeye Yatmak, romanın baş kişisinin bir kadın olmasının ötesinde, "modernleşme"nin, "özgürleşme"nin, "bireyleşme"nin "kadınca" bir yorumunu taşımanın uzağına düşmektedir.
Romanda cinselliğin kendisinin değil, bir yönüyle kadın cinselliğini içerse de temelde "değişim"in sorunsallaştırılmış olması, Ölmeye Yatmak'ta toplumsal çalkantıların konu edildiği anlatı düzleminin Aysel'in bireysel geriliminin konu edildiği anlatı düzleminin önüne geçmesine neden olmaktadır. Aysel'in "ölmeye yattığı" otel odasında, Aydın'a ulaşmaya çalışması da bu anlamda simgeseldir ve romanın sonunda bireysel düzlemi toplumsal düzleme eklemlemektedir.Aydınlara inanç
Başlarda, Aysel'i "köylü" bulduğu için hoşlanmayan, daha sonra ona ilgi duymaya başlayan ancak toplumsal konumlarındaki farklılık nedeniyle Aysel'in hep biraz uzak durduğu Aydın'ın, ölmeye karar veren Aysel'in son bir kez konuşmak istediği kişi olması, romanın akışı içinde anlamlandırılması zor bir istektir. Aydın, ancak, adının taşıdığı anlam yükü ile birlikte düşünüldüğünde, Aysel'in çabasını anlamlı kılmaktadır.
Aysel'i intihar etmekten vazgeçiren şey, içine sıkıştığı "dar zamanlar"ı anlamlandırma çabasına eşlik edebilecek aydınların varlığına olan inancı gibi görünüyor.
"Dar zamanlar"ı anlamlandırma çabası, aydın çabasına ancak kadın cinselliğini "sorunsal" edinebilecek bir bakışın da eklenmesi ile anlamlı olacak bir çabadır.
Ölmeye Yatmak, modernleşme bağlamında kadını uzaklara itelemeyen bir roman olduğu için dikkate değerdir; ama, cinsellik konusuna onu sorunsallaştırmadan yaklaştığı içini son çözümlemede "modernizmi" sorunsallaştıran ve kadın özgürlüğünü bu bağlamda konu eden erkek yazarların yapıtlarına eklemlenmekten kurtulamamaktadır.
Toplumsal baskının romana bütünsel bir tema olarak katılmış olması, yapıtta organik bir birliğe ulaşılmasına yol açıyor; ancak, "toplumsal" olanın "bireysel" olan üzerindeki belirleyiciliğine yapılan güçlü vurgu, bireysel düzlemdeki dinamiklerin ikinci plana düşmesine neden oluyor. Bunun sonucu olarak, Ölmeye Yatmak'ta "cinsellik" toplumsal/tarihsel sorgulamanın gerisinde kalıyor ve romanda bir "sorunsal" olarak belirginleşemiyor.Kişisel ve tarihsel sorgulama
Ölmeye Yatmak'ta bireysel krizlerle toplumsal çalkantılar iki ayrı anlatı düzleminde konu edilir. Ölmek amacıyla kendisini bir otel odasına kapatan Aysel'in kişisel sorunları, bireysel kriz anlatısının düzlemini oluştururken, Aysel'in bu kriz nedeniyle geçmişi düşünmesi, Cumhuriyet'in ilk yıllarından 60'lı yıllara dek uzanan bir tarihsel sürecin sorgulanmasını da beraberinde getirir.
Romandaki tarihsel sorgulama sadece Aysel üzerinden yürütülmez; Aysel'in Aydın, Ali, Semiha ve Hasip gibi ilkokul arkadaşları da farklı yönlere giden, zıt ideolojilere yönelen kişiler olarak bu tarihsel sürecin sorgulanmasında önemli roller üstlenmektedir.İdeolojik zıtlıklar
Aydın, 1960'larda politikaya heveslenen biri olarak karşımıza çıkar; Ali, solcu arkadaşlar edinir ve Radyoevi'nde işe girer; Semiha genç yaşta evlenir ; Hasipise ilahiyat fakültesini bitirir. Romanın erkek kişilerinin birbiriyle çatışan ideolojilere yönelmesinin yarattığı gerilim, bütün bir toplumsal tarihin belirleyici öğesi olarak romana itici bir güç sağlamaktadır.
Aynı "ideolojik" zıtlıkların kadınlar için belirginleştirilmemiş olması dikkat çekicidir; romanın kadın kişileri, birbirlerinden "politik yönelim"leri ile değil, kadının toplumdaki konumunu belirleyen geleneksel görüşe olan yakınlık veya uzaklıklarıyla ayrılmaktadırAysel, erkek dünyasında
Romanın kadın kişileri arasında bir tek Aysel, "erkeklerin dünyası"na girmeye cesaret eder ve kendisine geleneksel olarak uygun görülen konuma karşı çıkmayı başarır; Aysel, "solcu"luğu öğrenir, üniversiteyi bitirir, akademik bir kariyer yapar.Adalet Ağaoğlu, kadını "sorgulayan bir özne" olarak değerlendirerek, yapıtlarını "modernleşme" sorunsalının etrafında geliştiren, ama kadınları bunun dışında tutan Ahmet Hamdi Tanpınar ve Oğuz Atay gibi yazarların uzanmadığı bir alana adım atmıştır.
Ancak, Aysel'in bu sorgulamada yalnız kalmış olması ve taşıdığı çelişkilerin sürekli toplumsal olanla bağlantılı olarak aktarılması, Ölmeye Yatmak'ta bile "aydın"ın bir "kadın" olarak yaşadığı deneyimin "özerk"liğinin arka plana itildiğini düşündürmektedir. Kocaya ve Cumhuriyet'e ihanet
Aysel'i intihara sürükleyen, kendisini bir otel odasına kapatmasına neden olan başlıca unsur, kocası Ömer'i, öğrencisi Engin'le aldatmış olmasının yarattığı suçluluk duygusudur. Bu ilişki sonrasında hamile kalmış olmaktan şüpheleniyor olması, bu suçluluk duygusuna ek olarak, Aysel'in sorgulamalarına dramatik bir yön de katar.
Aysel'in kocasına ihanet etmiş olmasını, Cumhuriyet'in ülkülerine ihanet etmekle bir tutan tavrı, Cumhuriyet'in ilk yıllarını yaşayan kadınlar için cinselliğin görev duygusuyla ne derece iç içe geçmiş olduğunu ortaya koymaktadır.
Bu iç içe geçmişlik, görece bir özgürlük ortamının oluştuğu 60'lı yıllarda da yürürlüktedir; artık "Ata'ya ihanet" şeklinde bir göndermesi olmasa da, "aydın" kadınlar için "cinsellik" hala görevlerin, sorumlulukların arasına sıkışmış bir art-alan konumundadır.60'ların özgürlük ortamı
Ölmeye Yatmak'ta Aysel'in cinselliğine ilişkin sorgulamaları, toplumsal bağlamla sıkı sıkıya ilişkilidir. Aysel, Cumhuriyet'in bir ürünüdür; onu Cumhuriyet yaratmış, içine sarsılmaz görev ve sorumluluk duygularını da yine Cumhuriyet yerleştirmiştir. Bu bağlamda, onu cinselliğini keşfetme pahasına kocasına ihanet etme konumuna taşıyan da, deyim yerindeyse, 60'ların özgürlük ortamıdır.
Aysel'i yeniden "genç", "diri", "hem insan hem kadın" hissettiren kişinin herhangi biri değil de Engin olması, sorunun sadece bir "cinsel özgürlük" sorunu olmadığını ortaya koymaktadır.
Bunun yanı sıra, Aysel'in hepsi farklı zamanlarda kendisinden hoşlanan ilkokul arkadaşları Aydın veya Ali ile değil de, Engin'le birlikte olmayı tercih etmesi, "cinsellik" konusunu, Cumhuriyet kuşağının, kendisinden sonra gelen 60'lı yılların özgürlükçü kuşağına yetişme çabasının bir bileşeni yapar.
Bu çerçevede, doçent kimliğine ve ayrıntıları düşünmekten ölemeyecek kadar sorumluluk duygusuyla örülmüş yaşamına rağmen, Engin'le birlikte olan Aysel'in, bu edimi, Cumhuriyet kuşağına mensup bir aydının 60'lı yıllarda baş etmek zorunda kaldığı aşağılık duygusundan kurtulmanın bir yolu olarak gördüğünü söylemek olanaklı görünmektedir.Sorun değil, simge
Ölmeye Yatmak'ta belirginleştirilen, Aysel'in kadın kimliği bağlamında, "cinselliğin" tarihsel bir çerçevede sorunsallaştırılması değil, "genç", "yeni" ve -henüz- kirlenmemiş olanın, yani 60'lı yılların kutsanışıdır.
Romanda cinselliğin bir "sorunsal"dan çok bir "simge" olduğu iddiasına kanıt oluşturabilecek başlıca unsur, Aysel'in "cinselliğini" keşfedişinin "trajik" bir olgu olarak işlenmemiş olmasıdır; Aysel, Engin ve Ömer arasında bir seçim yapma konumunda olan biri olarak değil, karnındaki çocuğu -eğer böyle bir çocuk varsa- büyütmeye karar veren biriolarak çıkar otel odasından.Çıplak görüntüyü azarlamak
Aysel, roman boyunca pek çok kez, Engin'i kendisini bulmasına neden olan, bekaretini ikinci kez bozan biri olarak tanımlamaktadır. Engin'le sohbet ettikleri uzun bir gecenin sonunda aynaya baktığında, ilk defa "gövdesinin elle tutulur, bakılıp görülür somut bir şey" olduğunun farkına varmıştır Aysel. Yine de aynanın karşısında çırılçıplak durmak isteyen "görüntüsü"nü azarlayacak kadar ilkelerine bağlıdır henüz.Modernleşme, özgürleşme, bireyleşme
Romanın sonlarına doğru Aysel'in, Engin'le aynı yatağa girdiğini unuttuğu günlerden söz açmaya başlaması, bu ilginin giderek şiddetini yitirdiğini duyumsatmaktadır.
Yine de Engin, tıpkı 60'ların görece özgür ortamının toplumsal olarak bir dönüşüm noktasına denk düşmesi gibi, Aysel'in hayatında önemli bir dönüşümün simgesidir. Ancak, romanda Aysel'in Engin ve Ömer arasında yaşadığı gerilim, bir "trajedi" olarak belirginleştirilmediği için, Ölmeye Yatmak, romanın baş kişisinin bir kadın olmasının ötesinde, "modernleşme"nin, "özgürleşme"nin, "bireyleşme"nin "kadınca" bir yorumunu taşımanın uzağına düşmektedir.
Romanda cinselliğin kendisinin değil, bir yönüyle kadın cinselliğini içerse de temelde "değişim"in sorunsallaştırılmış olması, Ölmeye Yatmak'ta toplumsal çalkantıların konu edildiği anlatı düzleminin Aysel'in bireysel geriliminin konu edildiği anlatı düzleminin önüne geçmesine neden olmaktadır. Aysel'in "ölmeye yattığı" otel odasında, Aydın'a ulaşmaya çalışması da bu anlamda simgeseldir ve romanın sonunda bireysel düzlemi toplumsal düzleme eklemlemektedir.Aydınlara inanç
Başlarda, Aysel'i "köylü" bulduğu için hoşlanmayan, daha sonra ona ilgi duymaya başlayan ancak toplumsal konumlarındaki farklılık nedeniyle Aysel'in hep biraz uzak durduğu Aydın'ın, ölmeye karar veren Aysel'in son bir kez konuşmak istediği kişi olması, romanın akışı içinde anlamlandırılması zor bir istektir. Aydın, ancak, adının taşıdığı anlam yükü ile birlikte düşünüldüğünde, Aysel'in çabasını anlamlı kılmaktadır.
Aysel'i intihar etmekten vazgeçiren şey, içine sıkıştığı "dar zamanlar"ı anlamlandırma çabasına eşlik edebilecek aydınların varlığına olan inancı gibi görünüyor.
"Dar zamanlar"ı anlamlandırma çabası, aydın çabasına ancak kadın cinselliğini "sorunsal" edinebilecek bir bakışın da eklenmesi ile anlamlı olacak bir çabadır.
Ölmeye Yatmak, modernleşme bağlamında kadını uzaklara itelemeyen bir roman olduğu için dikkate değerdir; ama, cinsellik konusuna onu sorunsallaştırmadan yaklaştığı içini son çözümlemede "modernizmi" sorunsallaştıran ve kadın özgürlüğünü bu bağlamda konu eden erkek yazarların yapıtlarına eklemlenmekten kurtulamamaktadır.
Tasidiklari kimligin kendilerine cok agir geldigini hissedenler vardir. Ideallerinin yogunlugu, baskisi ve uzakligi onlari bir kozanin icine hapsetmistir. Bu daracik kozanin icinde saga sola kimildayamadan, nefes alabilmek icin pencereler aralamakla gecer zamanlari. Her kimildanis hareket alanlarini biraz daha daraltir. Insan olmanin kucuk anlarni, ufak zevklerini kendilerine cok gorurler. Onlar hayatlarini baskalarina adamislardir. Hayati vazife bilinciyle yasamaktadirlar.
Olmeye Yatmak'ta Aysel'in sorgusu bireyin kendisi icin belirlenmis kalip halinde kendisine sunulan ust kimlige itirazini ifade eder. Aysel'in hikayesi bir romanin sayfalarina sigmayacak kadar agir bir sorgulamayla doludur. Bu yuzden onun icine hapsedildigi romanin sayfalarindan aranizda dolastigini dusunebilirsiniz. Romanlarin yasanmislik degerlerinin onemi ya da onemsizligi sizin icin o kadar da gerekli degilken birden etiyle, kaniyla, kafasiyla, yasamis oldugunu mutlaka kabul etmeniz gerektigini dusunduren canliligiyla ve gercekligiyle karsiniza cikiyor Aysel. O, kendi tabiriyle vazifeye doymayan acgozlu, fakat zayif omuzlariyla bir devri, gorev ve misyon tarafiyla yuklenen nadir karakterlerden biridir. Hayati oylesine vazife bilinciyle yasamaktadir ve bu oylesine durdurulmaz ve geri donulmez bir cizgidir ki Aysel bu akisin disina cikmak istediginde kendisini bir otel odasinda olmeyi beklerken bulur. Aysel omru boyunca varlik mucadelesi vermekten, once insan olarak kendisini kabul ettirmek savasiyla ugrasmaktan asil kimligine, benliginin derinligine uzanamamistir. Bu, icine dogru gitmeyi hep erteleyip, surekli disa dogru uzanisin sonucudur. Ust beni fazlaca abartilmis bir insanin kendisini bulma mucadelesidir. Onu anlatabilecek en iyi kelime de mucadele kelimesidir zaten. Aysel, kelimenin tam anlamiyla kendini, kendi benini taniyamayacak kadar etrafindaki insanlara daha dogru bir ifadeyle vazifelerine dagitmis bir karakterdir. Bunun tabii bir sonucu olarak da kimliginin kayip taraflarini baskalarinda aramaktadir. Bir gun oldukca gec denebilecek bir donemde hayatin asiI gercegine uyanir. Uyandigi yer bir otel odasidir. Bu otel odasina hayatini hayat, n,n ipuclarini, sorularini, veya bu sekilde kimligini dagittigi insanlari da beraberinde getirmistir. Burasi bir sure sonra kalabalik bir toplanti salonuna donosur. Aysel onlar arasindan secmeler yapacaktir. Elini daha dogrusu hafizas,n, rastgele orada burada dolastirir. Eline gelenlerden hangisi gercek Ayseldir? Ustelik Aysel bu kimlik mucadelesini hayattan umidini kestigi, birkac saat icinde olmeyi bekledigi bir zamanda gerceklestirir. Aysel bu otel odasinda zamani, dunyayi, yani yasamin butun unsurlarini geride birakmistir. Burasi, dunyadayken, olmeden once olunebilen bir mezardir. Bu yuzden Aysel odanin karanlik olmasina ozen gosterir. Perdeleri kapatir. Isik istemez. Bir mezarda ya da bilincaltinin karanlik dehlizlerindedir. Tuhaf bir sekilde kendisinin sectigi olumun esigindedir. Tuhaftir cunku yasadigi hayatin icinde hayata devam ederken kendisiyle karsilasamamistir. O ancak olumun nefesini hissederken kendisine uyanir, kendisini ancak olumun esiginde bulabilecegini dusunmektedir. Cunku devam eden hayatin bu akisin duzeni onu oylesine parcalayip dagitmis, oylesine kendisine yabancilastirmistir ki bir taraftan yasarken bir taraftan kendisini bulamayacagini iyi bilmektedir. Olum Aysel icin kendine giden yoldur. Hatta tek yoldur.
Aysel'i anlamak, dusuncenin karanlik dehlizlerinde kendi gosterdigi zayif ve her kosesinde ipuclari sakli isikla, onun pesinden bilincaltina yolculuk etmek demektir. Aysel'in hayati kisiliginin dagildigi insanlan bir araya getirmekle butunlenebilir. Yine ayni yoldan onun kimligine, kisiligine ve bunahmina da gidilebilir. Onu anlamanin zamani da onun gosterdigi zamanin icindedir. Yani olumden yasama, varolusa giden zaman cizgisi. Merkezinde olum olan, oradan yasama dagilan ve acilan bir kimlik. Aysel'in kisiligini olumun golgesinde aramak, daha basindan onu iki farkli boyutta yani catismanin tam ortasinda bulmak demektir. Bir tarafi yasama dagilan reddedilen, dialer tarafi olumde bulunmus ya da aranilan parcalanmis bir kisilik. Aysel'in karakteri temelde iki farkli bolumde incelenebilir. Kimliginin kadin tarafi daha dogru bir ifadeyle, asil hayati; yasanmisligi cagristiran tarafi ile daha bastan kendine asli bir gorev gibi yukledigi aydin kimligi. Aysel'in kisiliginin bu iki yonu catismaktadir ve Aysel'in trajedisi de buradan dogar. Aslinda aydin kimligi adi altinda yuklendigi gorev tarafi agirligiyla asil kimligini hep ezmistir. O, asil Aysel'i ancak olme istegiyle birlikte belki ondan biraz daha once kesfedecektir. Bu tarafinin uyanmasiyla, da aydin kimligiyle yasadigi hayati kafasinda bir turlu dogrulayamamistir. Olum zamaninda kendisini ve yasadigi hayati begenmemektedir:
Nasil olsa kendimi begenerek olmeyecegim ... Kendimizi dogrularsam olumun geregi kalmayacak. Bu, kisinin her seyle ve kendisiyle uzlasmasini gerektirir. Demek kendimizi, her seyi dogrulayamazsam, o icgudusel savunuyla olume busbutun karsi durulacak. Gerilenemeyecek. Kim istemez kendini begenerek olmeyi? Kendimi dogrulamis olarak olmeyi ben de isterdim. Her seyde hakli bularak kendimi. Butun haksizliklari da baskalarina yikarak. Devrederek. Kismet de, limb. (s.103)
Yasamla olum arasinda takilip otel odasinda butun vazifelerinden, gorevlerinden arinmis olarak bir kez olmayi arzulamaktadir. Bir turlu olemeyisinin nedenini izah ederken: C)lmek nedir? Olmek yasanmis olmayi gerektiriyor." (s. 248) diyerek yasamla aslinda ne kadar kopuk oldugunu vurgular. Yasadigi hayat da aslinda yasamin kendisine pek yakin bir hayat degildir. Aysel gorev gibi yasanmis bir hayatin pismanligindadir, olmak adina olmeden once son bir sigara icmek isterken butun gorevlerine isyan etmektedir:
Olmeden once son sigarami icsem mi artik? Cok istiyorum bir sigara icmeyi. Neden icmeyecekmisim peki? Henuz olmedicgime ve canim da cektigine gore. Beni ne alikoyabilir sigara icmekten. Hangi gorevim benim? Hangi odevim? Hangi Atam? (s.104)
Aysel'in olumle pencelesmesinin sebebi vazife bilincinden syrilamamasidir. Cantasinda oldukten sonra okunmak uzere yazilmis bir not vardir. Bu notu degistirmek ister. Olumun anlami uzerinde bile dusunmek istemez.
Iyi ama olumun n gercek anlamini nasal anlatmali? Anlatmak mi? Artik bir gorev yuklemek istemiyorum ki kendime. Bu bir gorevsizlik karandir. Zarftaki notu yirtip boyle mi yazsam? (s. 104).
Yeni Turkiye'nin Aydin Kadini
Aysel'in hikayesi Ankara'ran kucuk bir kasabasinda, Turkiye Cumhuriyetini yarinlara tasiyacak yeni ve mukemmel bir neslin yetistirilmeye bir donemde baslar. Aysel de dicker arkadaslari gibi Dundar ogretmenin irfan ordusunun bir neferidir. Aydin bir Turk kadini olmak vazifesi Aysel'in omuzlarina daha o gunlerde, ilkokulda yuklenmistir. Dundar ogretmenin yazdigi, yeni Turkiye tablosunun gosterilmeye calisidigi bir piyeste Aysel calisan, aydin bir Turk kadinini temsil eden bir rol ustlenir. YiIlar sonra gercekten de piyesteki rolunu hayatta oynamaya baslar. Fakat o, bu rolu yeterince benimseyemeden hep oyunda kalan taraflanyla yasayacaktir. Ilk mucadelesi de yine o gunlerde baslar. Aysel, okumak istemektedir. Okumak onun icin bir taraftan Ataturkun istedigi gibi, erkegini yalniz birakmayacak bir aydin kadin vasfi tasimakken, diger taraftan da onun icin bir varlik mucadelesi haline gelir. Aysel'in butun yasami okumak kelimesiyle ozdeslesir o gunlerde. Kendini bir varlik olarak hissedebilmesi de okumasina baglidir. Boylece Aysel'in kimliginin vazife tarafi iki cizgi halinde olusmaya baslamistir. Bir taraflan aydin bir Turk kadini olma ulkusu bir taraftan da ona karismis olarak gelisen varlik mucadelesi. Bu iki cizgi ilerleyen zamanlarda birbirine karismis olarak bazen biri digerinin onune gecerek devam etmistir. Aysel, erkek cocuk olmakla kiz cocuk olmak arasindaki farkla o yillarda tanismistir. Evde agabeyine karsi takinilan yuice varlik imaji onu derinden etkilemistir. Erkegin varligi kutsanmistir. Bir erkegin kimlik olabilmek icin baska bir yapmasina gerek yoktur. Oysa onun bir kisi olabilmek icin yapmasi gereken tek bir vardir: Okumak. Kendisini yillar sonra onemli bir konuma getiren hirsin altindaki temel duyguyu Aysel, agabeyi karsisinda kendisine gosterilen hiclik konumu olarak tanimlar. Okumak da bu anlamda bir mucadele ve bir gorevdir.
Aysel icinde onarilmaz bir kiriklik duyuyor. Yeniden evin kiyida kosede unutulmus bir esyasi oldugunu seziyor. Ilk gercek ofkeyi taniyor. Disa vurulamayan, o insani icten ice kirbaclayan insana kendini astiran ve kendini zora kosturan. Eline gecen bu ilk firsah ne olursa olsun iyi degerlendirmeliydi. Kendisinin de bir kisi oldugu akillarda yer etmeliydi. (s.206)
Burada okumak kimlik kazanmaktan da varolus mucadelesinin, kendisini bir varlik olarak hissedebilmenin kosulu olarak goruilmektedir. Aysel yillar sonra otel odasindaki sorgusunda, kendini ilk olarak okumuslugunu vurgulama, ispatlama konumundayken yakalar. Iste bu yakalama onu otel odasma goturen sonun baslangicidir. Aysel icin varolmanin kosulu okumus olmaktir. Onun cikmazi bir neslin kadininin da gercek dramidir. Aydin olmayan, okumu,sluk izi tasimayan bir kadin olmak, onun icin hic olrnakla ayni anlama gelmektedir. Bu, kisilige sonradan giydirilmis bir mecburiyettir. Daha basindan kendini reddedip bir goreve talip olmaktir.
Gazeteyi yuzume orttum. Kendimi asiI ilk boyle yakaladim iste. Temizlikci kadina canim yatmak istemedi. Bir arkadasimla kaldim, dikis dikmek istedim ve buna benzer bir yigin baska bir sey soyleyebilirdim. Ama firsati bir kez daha okumuslugum ustunde degerlendirivermistim. Pedikurcu Gonul'e de boyle yapiyordum. Pedikurun ardindan bir kokteyle davetliysem, alisverse gideceksem ya da konuklarimiz varsa bunlari soylemiyordum. Hep ciddi gorevlerim olmahydi. (s. 108)
Temizlikci kadina ya da pedikurcu Gonul'e Aysel'in ispat edecek hicbir seyi yoktur. Fakat Aysel, kadin olarak onlardan farkli oldugunu vurgulama telasindadir. Cunku onemli gorevleri olan okumus kadin kimligi silindiginde yok olacagini ya da kendisinin fark edilmeyecegini dusunmektedir. Bir kosede esyalar gibi unutulmuslugunun ofkesini icinde tasimaktadir. Tasimakla kalmayip onun izinden gitmektedir. Butun hayatini bu ispatin golgesinde yasamistir. Icindeki asiI Aysel ise henuz ortalarda gozukmemektedir. Onun varligindan bile habersizdir henuz. Aysel'in kendisiyle karsilastigi an, tukenme noktasina oldukca yakin, neredeyse yokluk sinirinda bir yerdir. Yok olma korkusu kendini iyiden iyiye hissettirirken, hem kadin tarafiyla hem de aydin olarak son bir gayretle tutunur hayata. Bu sefer varligini vericilige yonlendirmistir. Hic odeyemeyecegi bir borcun altindaymis gibi etrafindakilere olcusuz bir sekilde kendini sunar. Bu borcun kaynagi fazlaca gelisen List benidir. Butun topluma kendini adayan bir insanin maruz kalabilecegi turden, neredeyse icgudusel, bir tutunmadir. AyseI yok olmamak, varolusunu ispatlamak icin gorev kiligina soktugu borcunu odemeye devam eder. Kendisinde olani baskalarina vererek varligindan emin olmak ... Aysel'in yasadigi budur. Ali'ye, Aydin'a, Engin'e karsi yaklasiminda bu temel duygunun yonlendirmesi vardir. Aydin kadin, erkegini yalniz birakmamalidir anlayisinin altina gizlenerek onunla simsiki ortusmustur Gercekte Aysel, benliginin gizli koselerinde, bilincaltinda yasayan varligini ispat etme, varolusunu vurgulama temel duygusuyla hareket etmektedir. Engin'le beraberlige bir turlu ask adini vermeyisinde de bu duygunun etkisi acikca gorulur. O, ancak vererek varligini, guvende hisseder. Yok olmak Aysel icin kimliksiz bir kadin olmakla ayni anlama gelir:
Herhalde yine ayni korkudan: Onemsiz bir toz parcasi gibi uflenip gitmekten. Ama ben bu duyguyu yillar once yasamis olmaliyim. Son haftalarda, haftalar boyunca hemen butun bos saatlerim genc orencilerimle doldu. Sanki dunyanin sonu gelmis de sanki iki dakika sonar tumumuz kuller altinda kalacakmisiz da. Iste bu yuzden butun sevecenligimi, butun sicakligimi, hosgorumu engelsiz bosaltiveriyordum. (s. 147)
Aysel tukenme noktasinda oldugunun farkindadir. Surekli vermek istemesinin nedeni, varligini tukenmenin esiginden geri dondurmeyle karisan durdurma istegidir. Varligin ve dirimin sembolLi olan genclere kimligini, varolmasinin dayanagi sandligi coskulu tutkunlugunu aktarma cabasina donusen baskaldiri. Kendinden beslenip yine kendisine yonelen bir isyan. Enginle de buna benzer bir duyguyla birlikte oldugunu dusunur:
Tamam buydu iste beni mutlu eden, bir gencligi paylasmak. Onunde her sey icin daha cok zamani olanlardan otlanmak. (s. 17) Suyu en kurak gone saklamis, agzina dek dolu bir havuzdum sanki. O, artik en kurak gun, artik neredeyse butun koklerin kuruyuverecegi sandigim gun havuzun tipasini actim. Gurul gurul akitiyorum kendimi. Ya da akitmaya calisiyorum. Gurul gurul akacagim. Her yeri sulayacagim ... (s. 147)
Bilincaltinin bilince bosalmasina acilan bir kapidan birikimlerin, gerilimlerin, tetikte durmalarin cozulusuyle birlikte kisiligindeki catlamanin icine dusecektir. Aysel, kadinligini hep ihmal etmis olmasinin, hayati icinden geldigi gibi yasayamamasnin aslinda kendini gorevlerine adamis aydin kadin kimliginin sonuclari oldugunun farkindadir. Kendini toplumsal islevleriyle tanimlamis aydin kadinin odemesi gereken bir bedel vardir. Aysel icin bu bedel, hayatidir. Otel odasinda kadin olmakla aydin olmak kimlikleri birbiriyle catismaktadir. O ise ikiye ayrilmlmis benliginin catlaklarindan sizan aciyla kivranmaktadir. Bu bir dogum sancisidir. Aysel'in icinden yillarca unutulmus, farkina varilmamis yeni bir Aysel, salt kadin olan bir Aysel, dogmaktadir. Aysel kocasinin yaninda bile kadin kimligini hissedemedigini fark eder:
Hem carom kadinligimi kocamin yaninda bile dusunemem ben. Beni dusunduren hep baska seylerdir. Okudum o kadar, ogrendim. Kostum, kostum ... Neredeyse yoruldum. Neredeyse bir kosede oturmak donemi. Neredeyse ... Ama daha vatan ... Kurtarmak, yuceltmek, ogrenmek, ogretmek, kosmak daha ... Daha uygarlasmak ... Bati ... Az gelismis ... Cok geismis... Gelismekte olan yani... Daha kurtarmak... Kurtulmak... (s.268)
Askin Ben: Vazife
Aysel, asil koseye cekilmekten korkmaktadir. Koseye cekilmek fonksiyonsuz kalmak demektir. Aysel vazifeyle beslenen bir yaratiga donusturmustur kendini. Bu yuzden, vazife tarafini hep ayakta tutmak zorundadir. Vermek de vazifeyi yasatmanin baska bir seklidir. Bu sebeple kendini genclere dogru akitmaktadir. Bu gorev tutkusu ve vazife ihtirasi uykularina bile yansir: "Kendimi bildim bileli bir nobetci gibi uyuyorum. Sanki uyuyakalmam gibi..." (s.249).
Aysel asil Aysel'in icinde uyanmasini uykularinda bile engellemistir. Insanin asil kimligi, uykunun belirsiz ikincil hayatinda gizlidir. Oysa Aysel bilincli ya da bilincsiz bunu engellemstir. Kendine giden butun kapilar kilitlenmstir. Durmadan, insan ustu bir gayretle varlik mucadelesine devam etmektedir. Engin'e bile varligini ispatlamanin bir uzantisi gozuyle bakmaya calisir:
Neydi belli belirsiz bit ictenlikle beni kafamda durmadan tazeledigim o tabloya kuskuyla bakrnaya iten? Korku. Ne korkusu? Engin'in gozleri, bakislari. Bunlarda is yok. Olamaz da? Dedirtmemek. Gorulmemis sey. Duyulmamis. Bir ogrenciden cekinmek (s.174).
Varligi baskalarinin tasdikine baglanmis bir kimliktir Aysel'inki. Baskalari onu begenmezse parcalanip yok olacaktir. Bu, varligini fazlaca kendisinden baskalarina baglamanin bir sonucudur. Aysel bu noktada sonu intihara kadar giden bir sorgulamaya girer. Ferdi ve toplumu tartismaya baslar. Aysel'in ust beninin fazla gelismesinin bir sonucu olarak genelden ozele dogru calisan bir dusunce sistemi vardir. Kisiligine giden yolu da boyle bir sorgulamanin sonucunda bulur:
Oyle ya hangi siniftanim ben. Dusunenler sinifi. Bunu da ilk dusunmuyoruz zaten. Ama Engin de sozlerinin altinda yasayan, hareket eden, kimilti dunyanin farkinda degil. Yasanmisligi olmayan hic bir cumle kalibinin hicbir anlami yuklenmedigini bir gun anlar mi acaba? Kisi olmak uzerine o dusuncemi ilk kez Omer'e actigimda "bunu soylemek icin henuz erken demisti." Her sey icin hep erken ... Sonuc: Gec kalmak. (s.177).
Genellemelerin icinde ferdin yeri nedir? Yasanmislik adina ferdin payina ne dusmektedir? Aysel'in butun meselesi budur. Kisisel yasanmislik. Bu kelimeler Aysel'in hayatinin sifresidir. Onun icin ferdi ve toplumu sorgulamak, kisiliginin iki tarafini sorgulamak anlamina gelmektedir. Aysel bu sorgulamanin ardindan kendinde kisisel yasanmisliklari olan bir yan, bir taraf arar bosuna. Fakat bulamaz. Iste o zaman tehlikenin buyuklugunu farkeder. Ferdin kendi bilincini, kendi hayatini kendi yasantisini topluma terk etmesinin manasizligini anlamistir. Ya da tam tersini ... Toplumun ferde yasanti olarak...
Olmeye Yatmak'ta Aysel'in sorgusu bireyin kendisi icin belirlenmis kalip halinde kendisine sunulan ust kimlige itirazini ifade eder. Aysel'in hikayesi bir romanin sayfalarina sigmayacak kadar agir bir sorgulamayla doludur. Bu yuzden onun icine hapsedildigi romanin sayfalarindan aranizda dolastigini dusunebilirsiniz. Romanlarin yasanmislik degerlerinin onemi ya da onemsizligi sizin icin o kadar da gerekli degilken birden etiyle, kaniyla, kafasiyla, yasamis oldugunu mutlaka kabul etmeniz gerektigini dusunduren canliligiyla ve gercekligiyle karsiniza cikiyor Aysel. O, kendi tabiriyle vazifeye doymayan acgozlu, fakat zayif omuzlariyla bir devri, gorev ve misyon tarafiyla yuklenen nadir karakterlerden biridir. Hayati oylesine vazife bilinciyle yasamaktadir ve bu oylesine durdurulmaz ve geri donulmez bir cizgidir ki Aysel bu akisin disina cikmak istediginde kendisini bir otel odasinda olmeyi beklerken bulur. Aysel omru boyunca varlik mucadelesi vermekten, once insan olarak kendisini kabul ettirmek savasiyla ugrasmaktan asil kimligine, benliginin derinligine uzanamamistir. Bu, icine dogru gitmeyi hep erteleyip, surekli disa dogru uzanisin sonucudur. Ust beni fazlaca abartilmis bir insanin kendisini bulma mucadelesidir. Onu anlatabilecek en iyi kelime de mucadele kelimesidir zaten. Aysel, kelimenin tam anlamiyla kendini, kendi benini taniyamayacak kadar etrafindaki insanlara daha dogru bir ifadeyle vazifelerine dagitmis bir karakterdir. Bunun tabii bir sonucu olarak da kimliginin kayip taraflarini baskalarinda aramaktadir. Bir gun oldukca gec denebilecek bir donemde hayatin asiI gercegine uyanir. Uyandigi yer bir otel odasidir. Bu otel odasina hayatini hayat, n,n ipuclarini, sorularini, veya bu sekilde kimligini dagittigi insanlari da beraberinde getirmistir. Burasi bir sure sonra kalabalik bir toplanti salonuna donosur. Aysel onlar arasindan secmeler yapacaktir. Elini daha dogrusu hafizas,n, rastgele orada burada dolastirir. Eline gelenlerden hangisi gercek Ayseldir? Ustelik Aysel bu kimlik mucadelesini hayattan umidini kestigi, birkac saat icinde olmeyi bekledigi bir zamanda gerceklestirir. Aysel bu otel odasinda zamani, dunyayi, yani yasamin butun unsurlarini geride birakmistir. Burasi, dunyadayken, olmeden once olunebilen bir mezardir. Bu yuzden Aysel odanin karanlik olmasina ozen gosterir. Perdeleri kapatir. Isik istemez. Bir mezarda ya da bilincaltinin karanlik dehlizlerindedir. Tuhaf bir sekilde kendisinin sectigi olumun esigindedir. Tuhaftir cunku yasadigi hayatin icinde hayata devam ederken kendisiyle karsilasamamistir. O ancak olumun nefesini hissederken kendisine uyanir, kendisini ancak olumun esiginde bulabilecegini dusunmektedir. Cunku devam eden hayatin bu akisin duzeni onu oylesine parcalayip dagitmis, oylesine kendisine yabancilastirmistir ki bir taraftan yasarken bir taraftan kendisini bulamayacagini iyi bilmektedir. Olum Aysel icin kendine giden yoldur. Hatta tek yoldur.
Aysel'i anlamak, dusuncenin karanlik dehlizlerinde kendi gosterdigi zayif ve her kosesinde ipuclari sakli isikla, onun pesinden bilincaltina yolculuk etmek demektir. Aysel'in hayati kisiliginin dagildigi insanlan bir araya getirmekle butunlenebilir. Yine ayni yoldan onun kimligine, kisiligine ve bunahmina da gidilebilir. Onu anlamanin zamani da onun gosterdigi zamanin icindedir. Yani olumden yasama, varolusa giden zaman cizgisi. Merkezinde olum olan, oradan yasama dagilan ve acilan bir kimlik. Aysel'in kisiligini olumun golgesinde aramak, daha basindan onu iki farkli boyutta yani catismanin tam ortasinda bulmak demektir. Bir tarafi yasama dagilan reddedilen, dialer tarafi olumde bulunmus ya da aranilan parcalanmis bir kisilik. Aysel'in karakteri temelde iki farkli bolumde incelenebilir. Kimliginin kadin tarafi daha dogru bir ifadeyle, asil hayati; yasanmisligi cagristiran tarafi ile daha bastan kendine asli bir gorev gibi yukledigi aydin kimligi. Aysel'in kisiliginin bu iki yonu catismaktadir ve Aysel'in trajedisi de buradan dogar. Aslinda aydin kimligi adi altinda yuklendigi gorev tarafi agirligiyla asil kimligini hep ezmistir. O, asil Aysel'i ancak olme istegiyle birlikte belki ondan biraz daha once kesfedecektir. Bu tarafinin uyanmasiyla, da aydin kimligiyle yasadigi hayati kafasinda bir turlu dogrulayamamistir. Olum zamaninda kendisini ve yasadigi hayati begenmemektedir:
Nasil olsa kendimi begenerek olmeyecegim ... Kendimizi dogrularsam olumun geregi kalmayacak. Bu, kisinin her seyle ve kendisiyle uzlasmasini gerektirir. Demek kendimizi, her seyi dogrulayamazsam, o icgudusel savunuyla olume busbutun karsi durulacak. Gerilenemeyecek. Kim istemez kendini begenerek olmeyi? Kendimi dogrulamis olarak olmeyi ben de isterdim. Her seyde hakli bularak kendimi. Butun haksizliklari da baskalarina yikarak. Devrederek. Kismet de, limb. (s.103)
Yasamla olum arasinda takilip otel odasinda butun vazifelerinden, gorevlerinden arinmis olarak bir kez olmayi arzulamaktadir. Bir turlu olemeyisinin nedenini izah ederken: C)lmek nedir? Olmek yasanmis olmayi gerektiriyor." (s. 248) diyerek yasamla aslinda ne kadar kopuk oldugunu vurgular. Yasadigi hayat da aslinda yasamin kendisine pek yakin bir hayat degildir. Aysel gorev gibi yasanmis bir hayatin pismanligindadir, olmak adina olmeden once son bir sigara icmek isterken butun gorevlerine isyan etmektedir:
Olmeden once son sigarami icsem mi artik? Cok istiyorum bir sigara icmeyi. Neden icmeyecekmisim peki? Henuz olmedicgime ve canim da cektigine gore. Beni ne alikoyabilir sigara icmekten. Hangi gorevim benim? Hangi odevim? Hangi Atam? (s.104)
Aysel'in olumle pencelesmesinin sebebi vazife bilincinden syrilamamasidir. Cantasinda oldukten sonra okunmak uzere yazilmis bir not vardir. Bu notu degistirmek ister. Olumun anlami uzerinde bile dusunmek istemez.
Iyi ama olumun n gercek anlamini nasal anlatmali? Anlatmak mi? Artik bir gorev yuklemek istemiyorum ki kendime. Bu bir gorevsizlik karandir. Zarftaki notu yirtip boyle mi yazsam? (s. 104).
Yeni Turkiye'nin Aydin Kadini
Aysel'in hikayesi Ankara'ran kucuk bir kasabasinda, Turkiye Cumhuriyetini yarinlara tasiyacak yeni ve mukemmel bir neslin yetistirilmeye bir donemde baslar. Aysel de dicker arkadaslari gibi Dundar ogretmenin irfan ordusunun bir neferidir. Aydin bir Turk kadini olmak vazifesi Aysel'in omuzlarina daha o gunlerde, ilkokulda yuklenmistir. Dundar ogretmenin yazdigi, yeni Turkiye tablosunun gosterilmeye calisidigi bir piyeste Aysel calisan, aydin bir Turk kadinini temsil eden bir rol ustlenir. YiIlar sonra gercekten de piyesteki rolunu hayatta oynamaya baslar. Fakat o, bu rolu yeterince benimseyemeden hep oyunda kalan taraflanyla yasayacaktir. Ilk mucadelesi de yine o gunlerde baslar. Aysel, okumak istemektedir. Okumak onun icin bir taraftan Ataturkun istedigi gibi, erkegini yalniz birakmayacak bir aydin kadin vasfi tasimakken, diger taraftan da onun icin bir varlik mucadelesi haline gelir. Aysel'in butun yasami okumak kelimesiyle ozdeslesir o gunlerde. Kendini bir varlik olarak hissedebilmesi de okumasina baglidir. Boylece Aysel'in kimliginin vazife tarafi iki cizgi halinde olusmaya baslamistir. Bir taraflan aydin bir Turk kadini olma ulkusu bir taraftan da ona karismis olarak gelisen varlik mucadelesi. Bu iki cizgi ilerleyen zamanlarda birbirine karismis olarak bazen biri digerinin onune gecerek devam etmistir. Aysel, erkek cocuk olmakla kiz cocuk olmak arasindaki farkla o yillarda tanismistir. Evde agabeyine karsi takinilan yuice varlik imaji onu derinden etkilemistir. Erkegin varligi kutsanmistir. Bir erkegin kimlik olabilmek icin baska bir yapmasina gerek yoktur. Oysa onun bir kisi olabilmek icin yapmasi gereken tek bir vardir: Okumak. Kendisini yillar sonra onemli bir konuma getiren hirsin altindaki temel duyguyu Aysel, agabeyi karsisinda kendisine gosterilen hiclik konumu olarak tanimlar. Okumak da bu anlamda bir mucadele ve bir gorevdir.
Aysel icinde onarilmaz bir kiriklik duyuyor. Yeniden evin kiyida kosede unutulmus bir esyasi oldugunu seziyor. Ilk gercek ofkeyi taniyor. Disa vurulamayan, o insani icten ice kirbaclayan insana kendini astiran ve kendini zora kosturan. Eline gecen bu ilk firsah ne olursa olsun iyi degerlendirmeliydi. Kendisinin de bir kisi oldugu akillarda yer etmeliydi. (s.206)
Burada okumak kimlik kazanmaktan da varolus mucadelesinin, kendisini bir varlik olarak hissedebilmenin kosulu olarak goruilmektedir. Aysel yillar sonra otel odasindaki sorgusunda, kendini ilk olarak okumuslugunu vurgulama, ispatlama konumundayken yakalar. Iste bu yakalama onu otel odasma goturen sonun baslangicidir. Aysel icin varolmanin kosulu okumus olmaktir. Onun cikmazi bir neslin kadininin da gercek dramidir. Aydin olmayan, okumu,sluk izi tasimayan bir kadin olmak, onun icin hic olrnakla ayni anlama gelmektedir. Bu, kisilige sonradan giydirilmis bir mecburiyettir. Daha basindan kendini reddedip bir goreve talip olmaktir.
Gazeteyi yuzume orttum. Kendimi asiI ilk boyle yakaladim iste. Temizlikci kadina canim yatmak istemedi. Bir arkadasimla kaldim, dikis dikmek istedim ve buna benzer bir yigin baska bir sey soyleyebilirdim. Ama firsati bir kez daha okumuslugum ustunde degerlendirivermistim. Pedikurcu Gonul'e de boyle yapiyordum. Pedikurun ardindan bir kokteyle davetliysem, alisverse gideceksem ya da konuklarimiz varsa bunlari soylemiyordum. Hep ciddi gorevlerim olmahydi. (s. 108)
Temizlikci kadina ya da pedikurcu Gonul'e Aysel'in ispat edecek hicbir seyi yoktur. Fakat Aysel, kadin olarak onlardan farkli oldugunu vurgulama telasindadir. Cunku onemli gorevleri olan okumus kadin kimligi silindiginde yok olacagini ya da kendisinin fark edilmeyecegini dusunmektedir. Bir kosede esyalar gibi unutulmuslugunun ofkesini icinde tasimaktadir. Tasimakla kalmayip onun izinden gitmektedir. Butun hayatini bu ispatin golgesinde yasamistir. Icindeki asiI Aysel ise henuz ortalarda gozukmemektedir. Onun varligindan bile habersizdir henuz. Aysel'in kendisiyle karsilastigi an, tukenme noktasina oldukca yakin, neredeyse yokluk sinirinda bir yerdir. Yok olma korkusu kendini iyiden iyiye hissettirirken, hem kadin tarafiyla hem de aydin olarak son bir gayretle tutunur hayata. Bu sefer varligini vericilige yonlendirmistir. Hic odeyemeyecegi bir borcun altindaymis gibi etrafindakilere olcusuz bir sekilde kendini sunar. Bu borcun kaynagi fazlaca gelisen List benidir. Butun topluma kendini adayan bir insanin maruz kalabilecegi turden, neredeyse icgudusel, bir tutunmadir. AyseI yok olmamak, varolusunu ispatlamak icin gorev kiligina soktugu borcunu odemeye devam eder. Kendisinde olani baskalarina vererek varligindan emin olmak ... Aysel'in yasadigi budur. Ali'ye, Aydin'a, Engin'e karsi yaklasiminda bu temel duygunun yonlendirmesi vardir. Aydin kadin, erkegini yalniz birakmamalidir anlayisinin altina gizlenerek onunla simsiki ortusmustur Gercekte Aysel, benliginin gizli koselerinde, bilincaltinda yasayan varligini ispat etme, varolusunu vurgulama temel duygusuyla hareket etmektedir. Engin'le beraberlige bir turlu ask adini vermeyisinde de bu duygunun etkisi acikca gorulur. O, ancak vererek varligini, guvende hisseder. Yok olmak Aysel icin kimliksiz bir kadin olmakla ayni anlama gelir:
Herhalde yine ayni korkudan: Onemsiz bir toz parcasi gibi uflenip gitmekten. Ama ben bu duyguyu yillar once yasamis olmaliyim. Son haftalarda, haftalar boyunca hemen butun bos saatlerim genc orencilerimle doldu. Sanki dunyanin sonu gelmis de sanki iki dakika sonar tumumuz kuller altinda kalacakmisiz da. Iste bu yuzden butun sevecenligimi, butun sicakligimi, hosgorumu engelsiz bosaltiveriyordum. (s. 147)
Aysel tukenme noktasinda oldugunun farkindadir. Surekli vermek istemesinin nedeni, varligini tukenmenin esiginden geri dondurmeyle karisan durdurma istegidir. Varligin ve dirimin sembolLi olan genclere kimligini, varolmasinin dayanagi sandligi coskulu tutkunlugunu aktarma cabasina donusen baskaldiri. Kendinden beslenip yine kendisine yonelen bir isyan. Enginle de buna benzer bir duyguyla birlikte oldugunu dusunur:
Tamam buydu iste beni mutlu eden, bir gencligi paylasmak. Onunde her sey icin daha cok zamani olanlardan otlanmak. (s. 17) Suyu en kurak gone saklamis, agzina dek dolu bir havuzdum sanki. O, artik en kurak gun, artik neredeyse butun koklerin kuruyuverecegi sandigim gun havuzun tipasini actim. Gurul gurul akitiyorum kendimi. Ya da akitmaya calisiyorum. Gurul gurul akacagim. Her yeri sulayacagim ... (s. 147)
Bilincaltinin bilince bosalmasina acilan bir kapidan birikimlerin, gerilimlerin, tetikte durmalarin cozulusuyle birlikte kisiligindeki catlamanin icine dusecektir. Aysel, kadinligini hep ihmal etmis olmasinin, hayati icinden geldigi gibi yasayamamasnin aslinda kendini gorevlerine adamis aydin kadin kimliginin sonuclari oldugunun farkindadir. Kendini toplumsal islevleriyle tanimlamis aydin kadinin odemesi gereken bir bedel vardir. Aysel icin bu bedel, hayatidir. Otel odasinda kadin olmakla aydin olmak kimlikleri birbiriyle catismaktadir. O ise ikiye ayrilmlmis benliginin catlaklarindan sizan aciyla kivranmaktadir. Bu bir dogum sancisidir. Aysel'in icinden yillarca unutulmus, farkina varilmamis yeni bir Aysel, salt kadin olan bir Aysel, dogmaktadir. Aysel kocasinin yaninda bile kadin kimligini hissedemedigini fark eder:
Hem carom kadinligimi kocamin yaninda bile dusunemem ben. Beni dusunduren hep baska seylerdir. Okudum o kadar, ogrendim. Kostum, kostum ... Neredeyse yoruldum. Neredeyse bir kosede oturmak donemi. Neredeyse ... Ama daha vatan ... Kurtarmak, yuceltmek, ogrenmek, ogretmek, kosmak daha ... Daha uygarlasmak ... Bati ... Az gelismis ... Cok geismis... Gelismekte olan yani... Daha kurtarmak... Kurtulmak... (s.268)
Askin Ben: Vazife
Aysel, asil koseye cekilmekten korkmaktadir. Koseye cekilmek fonksiyonsuz kalmak demektir. Aysel vazifeyle beslenen bir yaratiga donusturmustur kendini. Bu yuzden, vazife tarafini hep ayakta tutmak zorundadir. Vermek de vazifeyi yasatmanin baska bir seklidir. Bu sebeple kendini genclere dogru akitmaktadir. Bu gorev tutkusu ve vazife ihtirasi uykularina bile yansir: "Kendimi bildim bileli bir nobetci gibi uyuyorum. Sanki uyuyakalmam gibi..." (s.249).
Aysel asil Aysel'in icinde uyanmasini uykularinda bile engellemistir. Insanin asil kimligi, uykunun belirsiz ikincil hayatinda gizlidir. Oysa Aysel bilincli ya da bilincsiz bunu engellemstir. Kendine giden butun kapilar kilitlenmstir. Durmadan, insan ustu bir gayretle varlik mucadelesine devam etmektedir. Engin'e bile varligini ispatlamanin bir uzantisi gozuyle bakmaya calisir:
Neydi belli belirsiz bit ictenlikle beni kafamda durmadan tazeledigim o tabloya kuskuyla bakrnaya iten? Korku. Ne korkusu? Engin'in gozleri, bakislari. Bunlarda is yok. Olamaz da? Dedirtmemek. Gorulmemis sey. Duyulmamis. Bir ogrenciden cekinmek (s.174).
Varligi baskalarinin tasdikine baglanmis bir kimliktir Aysel'inki. Baskalari onu begenmezse parcalanip yok olacaktir. Bu, varligini fazlaca kendisinden baskalarina baglamanin bir sonucudur. Aysel bu noktada sonu intihara kadar giden bir sorgulamaya girer. Ferdi ve toplumu tartismaya baslar. Aysel'in ust beninin fazla gelismesinin bir sonucu olarak genelden ozele dogru calisan bir dusunce sistemi vardir. Kisiligine giden yolu da boyle bir sorgulamanin sonucunda bulur:
Oyle ya hangi siniftanim ben. Dusunenler sinifi. Bunu da ilk dusunmuyoruz zaten. Ama Engin de sozlerinin altinda yasayan, hareket eden, kimilti dunyanin farkinda degil. Yasanmisligi olmayan hic bir cumle kalibinin hicbir anlami yuklenmedigini bir gun anlar mi acaba? Kisi olmak uzerine o dusuncemi ilk kez Omer'e actigimda "bunu soylemek icin henuz erken demisti." Her sey icin hep erken ... Sonuc: Gec kalmak. (s.177).
Genellemelerin icinde ferdin yeri nedir? Yasanmislik adina ferdin payina ne dusmektedir? Aysel'in butun meselesi budur. Kisisel yasanmislik. Bu kelimeler Aysel'in hayatinin sifresidir. Onun icin ferdi ve toplumu sorgulamak, kisiliginin iki tarafini sorgulamak anlamina gelmektedir. Aysel bu sorgulamanin ardindan kendinde kisisel yasanmisliklari olan bir yan, bir taraf arar bosuna. Fakat bulamaz. Iste o zaman tehlikenin buyuklugunu farkeder. Ferdin kendi bilincini, kendi hayatini kendi yasantisini topluma terk etmesinin manasizligini anlamistir. Ya da tam tersini ... Toplumun ferde yasanti olarak...