16 Ocak 2011 Pazar

Pygmalion, Bernard Shaw

Bernard Shaw 'un karizmatik kişiliği mi ? My fair lady'nin etkisi mi ? bilinmez, kitap kulübümüz, bu toplantısında, ağırlıklı olarak yazarı ve filmi konuştu. Toplantımıza, Pygmalion kitabının iyi bir uyarlaması olduğunu düşündüğümüz müzikalini izleyerek, başladık. 3 saat süren film, o kadar keyifliydi ki, Bernard Shaw hayatta iken, neden izin vermediğini, pek anlamlandıramadık.

Bernard Shaw, 1856 da Dublin de dünyaya gelmiş, 1950 de Londra da ölmüş.Yoksul bir ailenin çocuğu. Müzik eleştirmeni, yazar olarak hayatını kazanmak üzere Londra'ya gidiyor. İngiliz işçi partisinin en temelindeki Fabian derneğini kurmuş.Nüktedan ! hepimizi de o nüktedanlığı etkiledi..

Eğitim ! Eğitim ! Eğitim ! Görüşlerini yaymak için yazar olmuş, oyun yazmış, eğitimin önemini hep vurgulamış.
Vejetaryen, içki-sigara dan hep uzak durmuş.Hep mesaj verdiği içinçok eleştiriye maruz kalmış. Oyunları, İngiltere'den önce Almanya ve Fransa' da oynanmış. 1925 te Nobel edebiyat ödülü almış. Jean D'arc sonrası aldığı düşünülüyor. Dogmatik bakışı çok etkileyici, sözleri derinden yakalıyor..Oyunları, önsöz ve sonsöz şeklinde yazıyor.

Eylemlerim demoratik, zevklerim aristokratiktir :-)  Yaşamdır, keyif almayı değerli kılan ?!

Eliza'nın babasının sözleri, hepimizi çok feci yakaladı ; orta sınıf ahlak düzeninde geldiğim noktadan geriye dönemem. Buna esir oldum. Modern dünyanın esareti ! Pygmalion için hem mitolojideki yeri hem de "hangi yaratılan tanrıyla iyi geçinebilir ?" kavramlarına yönelik tartıştık. Son sözde anlatıldığı gibi eliza'nın Fredy i seçmesi, tabi bu kavram tartışmasının en kök sebebiydi..

Bernard Shaw 'un derdi, sonuca bağlamak değil, düşünme platformu yaratmak.

Artık sırtında bir kanbur değilim ! dediğinde Eliza, Higgins'in cevabı ; " işte yarattığım kadın böyle olmalı !" kendi ayakları üzerinde duran, ilişkide dependent değil interdependent olabilmek. Higgins karakteri hem eğitimi temsil ediyor hem de biraz Bernard Shaw un kendisi gibi bir algı oluştu hepimizde..Amaç, eğitim ile bir standart oluşturmak.. O dönemde sınıfı düşük olunca, ahlakları da düşük olur şeklinde bir yargı olduğundan (kaldı ki eliza'nın babası çok güzel ifade ediyor, ahlak mı ? benim ona gücüm yetmez, onu yerine getirecek kadar param yok), Eliza sürekli "I am a good girl" demek durumunda kalıyor !

Beklenti etkisi, edebiyat ve psikolojide bir olgudur.
"Kendini gerçekleştiren kehanet" ya da "Pygmalion etkisi" olarak da adlandırılan bu olgu, kişinin, bir süre sonra başkalarının (özellikle herhangi bir yanıyla kendinden üstün gördüğü insanların) ona ilişkin beklentilerine denk düşen davranışlar sergilemesi şeklinde açıklanabilir. Beklenti etkisi, bilimde, mitolojide ve sanatta değişik boyutlarıyla işlenmiştir. Sosyal psikolojide başlangıçta gerçekliği olmayan bir durum hakkındaki beklentilerin gerçekleşmesine yol açma süreciyle beklenen davranışın sergilenmesi sonucu, olmayan bu halin gerçeğe dönüşmesi biçiminde "self fulfilling prophecy" olarak tanımlanan bu teori, 1911 yılında iki Alman araştırmacının bir at üzerindeki deneyleriyle bilimsel platforma oturtulmuştur. İnsandaki bilinçaltının beklenti etkisini açıklamaktaki rolü büyüktür.
Bitmap
Mitolojide beklenti etkisi 
Mitolojik Yunan kralı Oidipus'un en büyük korkusu kehanette olduğu gibi babasını öldürmek ve annesiyle evlenmektir. Sonuçta bu kehanet gerçekleşir.
Bir heykeltıraş olan Kıbrıs prensi Pygmalion, ideal kadını temsil eden fildişinden bir heykel yapar ve Galatea adını verir. Galatea o kadar güzeldir ki, Pygmalion ona aşık olur, tanrıça Venüs’e ona hayat vermesi için yalvarır. Venüs onun isteğini kabul ederek Galatea'yı canlandırır; Pygmalion ile insan olan heykeli mutlu bir aşk yaşarlar.
Star Wars Episode III filmi ve
"Bir insana 40 gün deli dersen deli olur"
"Sakınan göze çöp batar"
"Aklıma gelen başıma geldi" .. gibi örnekler beklenti etkisinin Türk dilindeki örneklerindendir.

Bay Higgins otorite ve resmi eğitimi temsil eder
Olay Viktorya dönemi Londra da geçer

Profesör Higgins tarafından sosyal ‘standardizasyon’ aracı olarak kullanılan eğitim olgusu tartışılmaktadır.. 
Eğitimin ‘standardizasyon’ süreci, dili ustaca kullananlar tarafından aynı yetiye sahip olmayan kişilere yöneltilen sözel şiddeti (manipülasyon, aşağılama ve istismar) 
ve dilin ayrımcılık, insanları kalıplara dökme ve yok etme gücünü ortaya çıkarmaktadır.
Bu farklılık 20. yüzyılın başlarında daha da belirgin hale gelmiştir. Konuşma ve şive, İngiltere’de sosyal sınıfın en belirgin ve ayırt edici göstergeleri olmuştur. John Russell Brown’a göre,
insanlar bu dönemde “sınıf bilincine karşı en büyük önyargılarını göstermişler, telaffuz ve şive farklılıkları insanların arasında büyük bir ayrım doğurmuştur […]” (1985: XX). 
Bu bağlamda, Pygmalion sınıf sisteminde sosyal anlamda alt ve üst olma varsayımlarını incelemekte, konuşma farklılıklarını “sınıf özellikleri” olarak betimlemekte (Morgan, 1982: 9), 
bu tip sosyal normların ve değerlerin eğitim yoluyla empoze edildiğini göstermektedir.
İnsanların konuşmaları, sadece sosyal ölçekte belirli bir bölge veya sosyal grupla ilişkilendirilmekle kalmamakta, aynı zamanda onların kullandıkları dille örtüşen “davranışlar”
 sergilemeleri beklenmektedir
Shaw’ın sesbilimcilerin yeni bilimsel yaklaşımını coşkuyla karşıladığı çok belirgindir; çünkü böylece düzgün ‘tellafuz olgusu’, bir üst sınıf ‘züppeliği’ olmaktan çıkarılmaktadır
1. perde
Oyunun ilk perdesi, Londra’daki çeşitli sosyal sınıflardan gelen kişileri, diyalekt farklılıklarını ve kişilerin birbirlerine karşı önyargılarını göz önüne sermektedir.
Ahlakî açıdan zayıf olarak görüldüğünün farkında olan kız, birinci perde boyunca defalarca “bildiyiniz kızlardan değilim” sözlerini tekrarlar.
Higgins'e göre: Böyle berbat sesler çıkaran, bu kadar kötü konuşan bir kadının hiçbir yerde durmaya hakkı yoktur. " Yaşamaya bile hakkı yoktur. Unutma, sen ruh sahibi, 
kendisine kutsal kelamın bağışlandığı bir insansın. Anadilin Shakespeare’in, Milton’un, İncil’in dili. Öyle karga gibi bet bet sesler çıkarıp durma. (147)"
Liza’nın dili kullanımındaki yetersizliği, not tutan kişiyle giriştiği tartışmada üste çıkmasını engellemektedir.
2. perde
Liza, zorlukla da olsa, karşısındaki iki dil uzmanına dil ve sosyal yükselme arasındaki bağlantının farkında olduğunu ifade eder. Bir çiçekçi dükkânında 
saygın bir iş bulmak için fonetik dersi almak istediğini söyler.
Liza gitmek isteyince; Higgins onu şöyle ikna etmeye çalışır: “Çikolataları, taksileri, altınları, elmasları düşün” (159). Çikolatalara ve taksilere ittirazı olmayan Liza listeye “altın ve elmaslar” eklenince, reddeder: 
“Altınları da, elmasları da başına çal! Ben namıslı kızım.” (159). Kelimelerin, iki farklı sosyal sınıftan gelen iki birey için farklı çağrışımlar yaptığı aşikârdır. “Altın” ve “elmaslar”, Higgins tarafından 
Liza’yı kavuşmayı düşlediği yaşam tarzı doğrultusunda kandırmak için kullanılırken; Liza tarafından ahlaksızlık göstergeleri olarak algılanmaktadır.
Higgins’in oyunun büyük bölümü boyunca devam eden sözel saldırısı karşısında dil açısından yetersiz kalması Liza’yı çaresiz ve savunmasız bırakır. Liza kendini ifade edemediği sürece, 
Higgins’in gözünde hep bir “hiç” olarak algılanmaya devam edecek ve sözel şiddete maruz kalacaktır.
3. perde
Bayan Higgins in evinde geçer, bir testtir. Sokak Jargonyla konuşunca başarısız olur
Bayan Higgins, Liza’nın yüzeysel olarak bir gelişim gösterdiğini, ancak, “söylediği her cümlede” kendini ele verdiğini ifade eder (180).
Bayan Higgins ise, Liza’nın hanımefendi statüsünde çalışamayacağını ve buna ek olarak da bir “hanımefendi geliri” bulunmadığından sefalete sürükleneceğini ifade eder (183).
4.perde
Ancak oyunun geri kalanı, Liza’nın, dille ilgili farkındalığı arttıkça, hem kişisel güç kazandığını hem de yalnızlaştığını göstermektedir. 
Başlangıçta yaşam koşullarını iyileştirmek için yola çıkan Liza, yalnızca bu temel motivasyonu aşmakla kalmamış, onun eğitim yoluyla dil becerilerinin geliştirilmesi süreci, geçmişteki çiçekçi
kızın hiç beklenmedik şekilde geç dönem Viktorya toplumunun klişeleri açısından ‘standartlaşmasına’ ve ‘normalleşmesine’ neden olmuştur.
Higgins’in duyarsız tutumuna tepki gösteren Liza’nın eğiticisiyle artık rahatca tartışabildiğini, dahası ona başkaldırdığını gösterir. Ne ki, Higgins’in ve kendisinin farklı dünyaların insanları
 olduklarını ve hep öyle kalacakları gerçeğide yavaş yavaş Liza’nın bilin
Higgins de Lisa da haklıdır. Yazarın amacı, sergilediği tartışma bağlamında bir düşünce platformu oluşturmaktır, soruna çözüm bulmak değil...
Bayan Higgins'in evinde: Higgins’in ifadesine göre, dil eğitimi yoluyla empoze ettikleri haricinde, Liza’nın şahsî fikirleri olması imkânsızdır. Ancak Shaw, Liza’nın aldığı eğitimin 
orta sınıf toplumunun kurallarına körü körüne uyulmasını gerektirecek bir beyin yıkama olmadığını açıkça gösterir
Liza, oyunun başındaki gibi “isyankar” özelliklerini koruduğu için bu süreçlerin tipik ürünü olmaktan uzaktır.

Lisa : Ulaştığı garip statü içinde kapana kısılmış gibi kıvranan Liza, Higgins’e ona verdiği eğitimle bağımsızlığını çaldığını ve onu köleleştirdiğini söyler: “Keşke çiçek sepetime dönebilsem. [...] 
Dünya vız gelirdi. Bağımsızlığımı aldınız elimden. Süslü püslü giyinsem de bir köleyim şimdi.”
ALINTILAR
sayfa 203
Bay Hıggıns
Ben de bir düşese bir çiçekçi kız gibi davranırım.
Sorun kibarca davranmak, kabaca davranmak, şöyle veya böyle davranmak değil, bütün insanlara aynı şekilde davranmak. 
Kısacası cennettemişsin gibi. Orada üçüncü sınıf akrabalar yoktur ve ruhlar arasında ayrıılık gayrılık gözetilmez.
Burada Liza babasının da herkese aynı davrandığını söyler
sayfa 208:
Bay HıggınsBağımsızlık mı? Bu da bir orta sınıf icadı. Hepimiz birbirimize bağımlıyız. Yeryüzünde ne kadar insan varsa..
sayfa 209Bay HıggınsÜç yaşlı bekar olacağız, iki erkekle deli bir kız değil. ( silly girl)
Cinsiyet ayrımı yok, sınıflar yok.
sayfa 199Lizabenim eğitimim nasıl başladı ? .. İlk geldiğim gün beni Miss Doolittle diye çağırmanız…
İşte o zaman kendime saygı duymaya başladım…
Bir bayanla çiçekçi kız arasındaki fark şurada: Onların nasıl davrandıklarına bakmayınız, onlara nasıl davranıldığına bakınız..
sayfa 194Mr DoolittleParayı geri ver demesi kolay amane gezer bende o yürek. Hangimiz o yiğtiliği gösterebilir?
Hepimizin gözünü yıldırdılar… Yardıma layık fakirler de milyonerler gibi mutlulyk nedir bilmezler. İki arada bir derede kaldım. ..
Ben boynu kırılış, satın alınmış bir adamım. 
Biraz dürüst , biraz dolandırıcı herkes gibi..

BERNARD SHAW 1856-1950  , Biyografisi
İrlanda'nın Dublin kentinde, yoksul düşmüş bir ailenin oğlu olarak doğan George Bernard Shaw, yazdığı komediler, denemeler ve eleştirilerle çağdaş edebiyat ve siyasete büyük katkılarda bulunmuştur. Çocukluğunda ailesinin yakın çevresinde bulunan müzik öğretmeni, ona müzik sevgisini aşılayarak daha sonra başarılı bir müzik eleştirmeni olmasını sağladı. 16 yaşında okulu yarım bırakarak bir emlak komisyoncusunun yanında çalışmaya başlayan Shaw, yaşamını yazar olarak kazanmak için 1876'da annesiyle birlikte Dublin'den Londra'ya gitti. Burada, yarım kalan eğitimini British Museum'un kütüphanesinden yararlanarak kendi çabasıyla tamamlamaya çalıştı. Bu dönemde yazdığı romanlar başarısız oldu.  1880lerde siyasetle ilgilenmeye başlayan Shaw, yönetim değişimin ve reformun gerekliliğine inanarak sosyalist oldu. Bu düşüncelerin geniş kitlelere ulaşmasını ve daha iyi anlaşılmasını sağlaya çalışan Fabian Derneğine katıldı. 1880lerin başında İngiltere'de kurulan Fabian Derneği günümüzde de etkinliğini sürdürmektedir. Demokratik bir sosyalizmi amaçlayan dernek, bu hedefe ulaşmada eğitimin önemine inanır. Konferanslar, tartışmalar ve toplantılarla görüşlerini yaymaya çalışır. 
. Sosyalizm ve kadın haklarının koyu bir savunucusu olmuştur. Shaw, vejeteryan olmasının yanında ayrıca içki ve sigaradan da hayatı boyunca kaçınmıştır.
Ayrıca resmi eğitime de karşı çıkmıştır.
Shaw'un ilgi alanı yalnızca siyasetle sınırlı değildi. Güzel sanatları, müziği, tiyatroyu seviyordu. 1885ten sonra birçok gazete ile dergiye kitap, resim, müzik ve tiyatro eleştirileri yazmaya başladı. Çeşitli konularda çok net ve açık düşünceler üretebilme yeteneği olan Shaw, başka insanların da olayları aynı biçimde gösterebilmesini sağlamaya çalıştı. Bunu yapabilmenin en iyi yolunun oyun yazarlığı olduğu düşüncesiyle komediler yazmaya başladı. İlk oyun 1982'de sahnelendi. Toplumsal içerikli ve insanların gerçekleri açıkça görebilmesini sağlayacak oyunlar yazan Shaw, bunları ağır bir dille değil, eğlenceli komediler biçiminde sundu. Shaw, oyunlarında bir öykü anlatmanın yanı sıra, kendi görüşlerini de kanıtlamayı amaçladı. Bu görüşler insanların inançlarını altüst ediyor, rahatsız ve tedirgin olmalarına yol açıyordu. Bu yüzden kısa sürede birçok eleştiriye hedef oldu, ama çarpıcı bir dille ve akıllıca yazılmış bu oyunlar izleyicilere beğenilmekte gecikmedi. Bir çoğu İngiltere'nin yanı sıra Avrupa ve Amerika sahnelerinde de büyük başarılar elde etti.
Türkçe'ye de çevrilen önemli yapıtları arasında, Silahlar ve Kahraman, Kandida, Hiç Belli Olmaz, Caesar'la Kleopatra; İnsan, Üstün İnsan ve Bir Kadın Yarattım sayılabilir. Shaw'un, daha sonra özgün adıyla da Türkçe'ye çevrilen Bir Kadın Yarattım adlı komedisi 1938'de sinemaya uyarlandı ve Shaw bu filmle senaryo dalında Oscar kazandı. Oyun 1964'te My Fain Lady adıyla müzikal olarak yeniden filme çekildi. Ülkemizde de Benim Tatlı Meleğim adıyla gösterildi. 
1.     Dünya Savaşında savaş karşıtı görüşleri yüzünden eleştirilere hedef olan Shaw, bu dönemde İngiltere ile yandaşlarının da Almanlar kadar suçlu olduklarını, barış konusunda hızla çalışmalara başlamak gerektiğini savundu. Savaşın ardından daha iyi bir dünya kurabilmek için eski düşünce ve yöntemlerin değiştirilmesi gerektiği düşüncesi toplum içinde de ağırlık kazanmaya başladı. Böylece, Shaw'un insanları düşünmeye yönelten oyunları güncellik kazandı. Başyapıtlarından biri olan Jan Dark ilk kez 1924'te sahnelendi. Zamanın en iyi oyunu olarak kabul edilen bu yapıtta Shaw, kendine özgü anlatımıyla Jan Dark'ın kahramanca yaşamı ve ölümünü öyküleştirmiştir. Oyunun kazandığı başarı üzerine, 1925'te Nobel Edebiyat Ödülü Shaw'a verildi, ama o bu ödülü geri çevirdi.

Shaw'un mizah anlayışı - Oscar Wilde'ı dışarda tutarsak - zamanı için eşsizdi ve yazar genellikle komedileriyle hatırlanmaktadır. Ancak espri kabiliyeti yazarın İngiliz tiyatrosunda yaptığı yenilikleri gölgelememelidir: Victoria Dönemi'nde sahne, boş ve duygusal bir eğlencenin sergileneceği bir yerdi. Shaw, sahneyi; ahlaki, politik ve ekonomik konuların tartışılacağı bir yer haline getirdi ve böylece modern gerçekçi tiyatronun öncülerinden olan Henrick Ibsen'e de borcunu ödemiş oldu.
Shaw müzikalden nefet etmiştir ve hayatı boyunca da eserlerinin müzikalleştirilmesine izin vermemiştir. Buna Franz Lehar'ın Pygmalion uyarlaması da dahildir. My Fair Lady de ancak Shaw'un ölümünden sonra gerçekleştirilebilmiştir.)
Oyun yazarı olarak ünlenen yazar, altmıştan fazla oyuna imza atmıştır. Hem 1925'te Nobel Edebiyat Ödülü'nü hem de 1938'de Pygmalion için Oscar'ı alarak, bu iki ödülü de alabilen ilk ve tek insan olmuştur Shaw, 94 yaşına geldiği 1950'de, ağaç budarken merdivenden düştükten sonra oluşan yaralarının iyileşmemesi sonucunda olaydan birkaç gün sonra ölmüştür.


Shaw'un erken gazeteciliği; kitap, sanat ve müzik kritikleriyle geçti. Müzik eleştirilerinden çoğu, tartışmalı Alman besteci Richard Wagner'i över nitelikteydi. Ayrıca, Saturday Review için yaptığı tiyatro eleştirmenliğinde de Norveçli tiyatrocu Henrik Ibsen'i övmüştür.

Romanları [değiştir]

1879'la 1883 arasında yazdığı beş başarısız romanı da daha sonradan basılmıştır. Bu kitaplar;
  • Cashel Byron's Profession (Cashel Byron'un Sanatı) , (1886)
  • An Unsocial Socialist (Asosyal Bir Sosyalist) , (1887)
  • Love Among the Artists (Aşkın Ortasındaki Ressamlar), (1914)
  • The Irrational Knot, Being the Second Novel of his Nonage (Akıldışı Düğüm, Reşit Olmayanın İkinci Romanı), (1905)
  • Immaturity (Tecrübesizlik), (1931)

Oyunları [değiştir]

George Bernard Shaw, (1934)
Shaw, 1885'te, William Archer'la birlikte ilk oyunu olan Widower's Houses üzerinde çalışmaya başladı. Archer, Shaw'un bir oyun yazamayacağına karar verdiği için (Archer, bu fikrinden daha sonra da vazgeçmemiştir), proje rafa kaldırıldı. Yıllar sonra, Shaw, 1892'de oyunu Archer'sız bitirdi. Gecekondu mahallesi sahiplerini sert bir şekilde eleştiren oyun, ilk defa 9 Aralık 1892'de London Royalty Theatre'da sahnelendi. Shaw daha sonra bu oyuna en kötü eserlerinden biri olduğunu söylese de oyun izleyici buldu.
Shaw'un oyun yazarlığından elde ettiği ilk elle tutulur ticari başarısı Richard Mansfield'in The Devil's Disciple (Şeytan'ın Müridi) (1897) yapımından geldi. Shaw, hayatı boyunca, çoğu uzun olan 63 oyun yazdı. Oyunları, genellikle Londra'dan önce Amerika ve Almanya'da başarı elde etti. Çoğu oyunların Londra yapımları seneler boyunca ertelenmiş olsa da Mrs. Warren's Profession (Bayan Warran'in Mesleği) (1893), Arms and the Man (Silahlar ve Adamlar) (1894), Candida (1894) ve You Never Can Tell (Hiç Söyleyemiyorsun) (1895) gibi oyunları günümüzde hala Londra'da izlenilebilir.
Shaw'un popülerliği arttıkça oyunları laf kalabalıklarıyla dolmaya başladı. Ancak bu oyunlarının başarısından bir şey götürmedi. Bu dönemdeki bazı oyun örnekleri şunlardır: Caesar and Cleopatra (1898), Man and Superman (1903), Major Barbara (1905) ve The Doctor's Dilemma (1906).
1904'ten 1907'ye kadar, oyunlarından birkaçı Harley Granville-Barker ve J.E. Vedrenne müdürlüğündeki Court Theatre'da sahneye konmuştur. Orada sahneye konan ilk oyunu, John Bull's Other Island (1904), bugün çok ünlü olmasa da King Edward VII'ın bir gösteri sırasında sandalyesini kıracak kadar güldüğünden, zamanında, Londra'da oldukça ses getirmiştir.
1910'lara gelene kadar, Shaw kendini yeterince tanıtabilmiş bir oyun yazarı haline geldi. Fanny's First Play (1911) ve My Fair Lady'ye (1956) kaynaklık edecek olan Pygmalion (1912), Londra seyircisinin önünde uzun seneler oynamıştır. (Oscar Straus'un Arms and the Man (1894) uyarlaması olan The Chocolate Soldier çok popüler olmasına rağmen, Shaw müzikalden nefet etmiştir ve hayatı boyunca da eserlerinin müzikalleştirilmesine izin vermemiştir. Buna Franz Lehar'ın Pygmalion uyarlaması da dahildir. My Fair Lady de ancak Shaw'un ölümünden sonra gerçekleştirilebilmiştir.)
I. Dünya Savaşı'yla birlikte, Shaw'un düşünceleri değişmeye başladı. Shaw, savaşa tamamiyle karşıydı ve bu hem halk tarafından hem de çevresi tarafından hoş karşılanmadı. Savaş sonrasında yayınlanan ilk uzun oyunu Heartbreak House'tu (1919). Yeni bir Shaw ortaya çıkıyordu: zeka aynıydı, ancak onun insanlığa inancı görülebilir ölçüde azalmıştı.
Shaw daha önce sosyalizme doğru demokratik bir hareketi desteklemişti, ancak savaştan sonra güçlü ama zararsız adamlar tarafından yönetilen hükümette daha çok umut buldu. Bu, bazen, onu Stalin, Hitler ve Mussolini gibi totaliter önderlerin kusurlarını göremez hale getiriyordu.
1921 tarihinde, Shaw, Back to Methuselah'ı (Methuselah'ın Ardı) tamamladı. Devasa, beş oyundan oluşan bu eser, Cennetin Bahçelerinden binlerce yıl geleceğe kadar olan bir zamanı kapsamaktadır. Shaw, bu eseri bir başyapıt olarak değerlendirse de birçok eleştirmen onun gibi düşünmüyordu.
Bir sonraki oyunu olan Saint Joan (1923) ise genellikle onun en iyi oyunlarından biri olarak kabul edilir. Shaw, Jeanne d'Arc hakkında bir şeyler yazmayı uzun süre düşünmüştür ve bir azize ilan edilmesi Shaw'u harekete geçrimiştir. Oyun, Shaw'a uluslararası anlamda bir başarı kazanmıştır. Çoğu kişi, Nobel Edebiyat Ödülü'nü sırf bu oyunu yüzünden aldığını düşünmektedir. Shaw, ömrünün sonuna kadar oyunlar yazmaya devam etti, ancak çok azı eski eserleriyle kıyaslanılabilir derecedeydi.
"The Apple Cart" (1929) herhalde daha sonraki döneminin en ünlü eseridir. Daha sonra yazdığı, "Too True to Be Good" (1931), "On the Rocks" (1933), "The Millionairess" (1935) ve Geneva (1938) gibi oyunlar, düşüşü için verilen örnekler arasındadır. Shaw'un son bitmiş oyunu, doksan yaşlarında yazdığı "Buoyant Billions"tı (19461948).
Shaw'un oyunları, genellikle uzun önsözlerle başlar. Bunlar genellikle, oyundan çok oyunda işaret edilen konular hakkında olur. Genellikle, bu önsözler, oyunun kendisinden daha uzun olurlar. Mesela, Penguin Books tarafından basılan tek perdelik oyun, "The Shewing-up of Blanco Posnet"nin (1909) 29 sayfalık oyun kısmından önce 67 sayfalık bir önsöz vardır.
  • Demokrasi, hakettiğimizden daha iyi yönetilmeyeceğimizi garanti eden bir sistemdir.
  • Akıllı adam aklını kullanır. Daha akıllı adam başkalarının da aklını kullanır.
  • Attığınız tokada karşılık vermeyen kişiden sakının: O hem sizi bağışlamaz hem de kendinizi bağışlamanıza olanak bırakmaz.
  • Beğenmediğiniz bir şeyi alkışlamak, yalan söylemenin birçok çeşidinden biridir.
  • Beni bir antika olarak saklamaya çalışıyorsun, ama işim bitti. Öleceğim.Son sözleri
  • Benim çapımda bir beyin besinini ineklerden almaz. Vejetaryendir.
  • Benim şaka tarzım doğruyu söylemektir. Doğru dünyadaki en komik şakadır.
  • Bilgi paraya benzer, kazandıkça tutkuya dönüşür, ancak bu iyi bir tutkudur.
  • Bir dindarın bir şüpheciye göre daha mutlu olmasının, sarhoş bir kişinin ayık bir kişiye göre daha mutlu olmasından farkı yoktur.
  • Bir kadın, bir koca buluncaya kadar geleceği konusunda endişelidir. Bir erkek ise ancak bir kadınla evlendikten sonra geleceği konusunda endişelenmeye başlar.
  • Biz iki hırsız arasında kendimizi ifade ederiz. Düne ait üzüntüler ve yarına ait korkular.
  • Bize bir kaç deli gerek, şu akıllıların yol açtığı duruma bak!
  • Cennette bir melek özel kişi değildir.
  • Çıplak bedenler bizi şaşırtmıyor artık, çıplak beyinlerdir varlığına dayanamadığımız.
  • Demokrasinin birinci görevi her vatandaşı yararlı kılmaktır.
  • Diş ağrısı çekenler dişleri sağlam olanları; yoksulluk çekenler de parası çok olanları mutlu sanırlar.
  • Dünyada iki tane trajedi vardır.Biri kalbinizdeki tutkuyu yitirmek,diğeri ise kaybettiğiniz tutkuyu geri kazanmaktır.
  • Eğer yürüdüğün yolda engeller yoksa o yol seni bir yere götürmez.
  • Eylemlerim demokratik, zevklerim aristokratiktir.
  • Gençken yaptığım on şeyden dokuzunun başarısızlıkla sonuçlandığını gördüm.Başarısız olmak istemiyordum onun için ben de on kat daha fazla çalıştım.
  • Günümüzde ideal aşk ilişkisi postayla yürütülendir.
  • Hayvanlar benim arkadaşlarım ve ben arkadaşlarımı yiyemem.
  • Her ruh, ikizini arar...
  • Hiçbir şey ayağınıza gelmez, en azından iyi olan hiçbir şey.Herşeyi gidip kendiniz almanız gerekir.
  • Hiçbir şey bigotların vicdanından daha tehlikeli değildir.
  • İlk aşkımız biraz sersemlikle bir hayli meraktan ibarettir.
  • İnsan Tanrının sonsözü olamaz.
  • İnsanın yetişme düzeyi kavga ederken gösterdiği davranışla ölçülür.
  • İnsanlar kendi durumlarıyla ilgili olarak her zaman koşulları suçlar. Ben koşullara inanmam. Bu dünyada yol alan kişiler, ayağa kalkıp istedikleri koşulları arayan ve bulamadıklarında yaratan insanlardır.
  • İnsanların ölmesiyle yaşamın gülünçlüğü nasıl değişmezse, insanların gülmesiyle de yaşamın ciddiliği değişmez.
  • İşleyebileceginiz en büyük günah, başkasından nefret etmek değil, ona kayıtsız kalmaktır. İnsanlık dışı olmanın özü nefret değil kayıtsızlıktır.
  • Kadınlar niye hep başkalarının kocalarını ister? Onlar eğitilmişlerdir de ondan.
  • Kaplan adamı öldürmek isterse adı vahşilik, adam kaplanı öldürmek isterse adı spor olur. Suç ile adalet arasındaki fark da bundan büyük değildir.
  • Kendi dilini bilmeyen başka dil öğrenemez.20 Şubat 2007
  • Keyifler değildir yaşamı değerli yapan. Yaşamdır, keyif almayı değerli kılan.
  • Köle gibi eğitilenler, köle gibi yönetilebilirler ancak...
  • Müşkülün müşkül üstüne, problemin problem üzerine yığıldığı günümüzde, bütün problemleri bir kahve içme rahatlığında çözen Hz. Muhammed'e, beşeriyetin çok ihtiyacı vardır.
  • Nikah kadar ucuz ve kolay olmalıdır boşanmak.
  • Siz varolan şeyleri görür ve şöyle dersiniz: Neden? Oysa ben olmayan şeyleri hayal eder ve derim ki:Neden olmasın?
  • Sözünüz senediniz kadar sağlam olamaz; çünkü belleğiniz hiçbir zaman onurunuz kadar güvenilir olamaz.
  • Şaka, çok ciddî bir sanattır. 01 Nisan 2007
  • Yanlışlık fare deliğinden geçer, doğruluk kapılardan sığmaz.
  • Yaptığınızı, bir başka budalanın, bunları sizden beklediğini düşündüğünüz için yapıyorsanız, onun sizden bunları beklemesi de, sizin onun bunları beklediğini umduğunuzu sandığından ileri geliyorsa, herkes istemediği bir şeyi yapıyor demektir. O zaman ortaya budalaca bir durum çıkar.
  • Yasadışı bir iş yapmadan önce iyi bir avukata danışın.
  • Yaşlandığımız için oyun oynamayı bırakmayız, oyun oynamayı bıraktığmız için yaşlanırız.
  • Yirmisinde komünist olmayanın kalbi, kırkında hala komünist olanın aklı yoktur.
  • Gerçek şu: Özgürüm, sağlıklıyım, mutluyum ve patlıyorum sıkıntıdan!
  • -Tanrı nedir? -Kendimiz tanrı olurduk, bunu bilseydik...
  • Bİr tek din vardır, yüz çeşit uyarlaması olsa bile...
  • Büyük gerçeklere varmak, günaha girmekle başlar.
  • Korkmayın, mutluluk duymadan yaşamasını öğrendi o genç!
  • Gencim ben...Yaşamımda bir şeyler olmasını öylesine istiyorum ki... Onların yaşına gelince hiçbir olaya karışmadan yaşamak isteyeceğimi söylüyorlar. Onların yaşında değilim ki ben...
  • Sorun çaresizlik değil,isteksizlik...İsteksiziz, çünkü çocuklukta bize uygulanan ilk şey, içimizdeki isteği öldürmektir.
  • Ölümü ortadan kaldırırsanız, doğum gereğini de ortadan kaldırırsınız: Üremeyi sürdürürseniz, çocuklara yer açmak için sonunda yaşlıları öldürmek zorunda kalırsınız.
  • Ne istersen yapabilirim gibi geliyor bana, çünkü istediğim hiçbir şey yok artık...
  • Sessizliğe inananlardan yanayım; bu konuda saatlerce konuşabilirim.
  • Mutluluğu üretmeden, tüketmeye hakkımız yoktur.
  • Çılgın mı doğmuştum, yoksa fazla mı akıllıydım bilmiyorum; benim dünyam yeryüzüne uygun degildi... Düş dunyasından çıkıp gerçeklerle karşılaşınca tedirgin oluyordum. Toplumun dısında, siyasetin dısında, sporun dısında, kilisenin dısındaydım. O günlerde, eğer öyle bir deyim bulunsaydı," Her şeyin dışındaki " denebilirdi bana...
  • İnsanların birbirlerini severlerse hiçbir sorunun kalmayacağı öğretilmişti bana çocukken.Bu,çok doğal ve insancıl görünmüştü o dönemde; ama uygulamaya kalkınca sevilecek insanın çok az bulunduğu; kendimin bile pek sevilecek biri olmadığını anladım.
  • İyilik yapmak için gerekli teknik nitelikler, kötülük yapmak için de gerekli olan teknik niteliklerdir.
  • Ne korkunçtur, sonsuza dek kendinle baş başa kalma düşüncesi. Sizi seviyorum, ama kendimi sevmiyorum. Değişmek istiyorum; daha iyi olmak istiyorum, yeniden, yeniden başlamak istiyorum; tenimi değiştirmek istiyorum yılanlar gibi. Bıktım artık kendimden. Bir gün değil, günlerce değil, sonsuza dek kendime nasıl katlanırım? Bunu düşünmek bile korkutuyor beni: karamsar, kin dolu, susmuş oturmuşum bu nedenle. Siz hiç düşünür müsünüz bunları?
  • Beni övebilecek başka birini neden bulayım, kendi kendimi övebilecekken.
  • Adem'i hep küçümsemişimdir;bilgi ağacındaki elmayı,yılanın baştan çıkardığı Kadın'ın zoruyla kopardı diye... Ben olsaydım, sahibi arkasını döndüğü an,ağaçtaki elmaların tümünü yutardım.
  • Kötüler zenginleşiyor ve güçlüler de uzun yaşıyorsa,doğa alçakların tanrısı demektir.
  • Bilmeniz gereken şeyler var: Örneğin, eşinizin ısıya dayanma derecesini ogrenmek için banyosunu kaynar suyla doldurursanız, edineceğiniz bu bilginin yanı sıra asılmanın ne demek olduğunu da öğrenmeniz gerekeceği gibi...
  • Kadınların köleliği, despotluğudur gerçekte... Hiçbir çekici kadın, cinsinin özgürlüğü peşinde koşmaz. Kadının amacı, gücün erkeğin elinde toplanmasını sağlamaktır; çünkü, erkeği yonetebileceğini bilir. Erkeğin sözde üstünlüğünü, bindiği atın gücünü yada hızını kıskandığı kadar kıskanır.
Bernard Shaw, Pygmalion oyununun galası için Winston Churchill'e bbir davetiye gönderir ve klasik İrlandalı alaycılığıyla şu notu ekler :

"Davetiye iki kişiliktir. Bir dostunuzu da getirin eğer varsa"
Churchill bunun üzerine bu yıldızının hiç barışmadığı ama görüşmekten de kendini alıkoyamadığı Bernard Shaw'a şu notu gönderir:
"Galaya değil ama ikinci oyuna gelirim tabii sahnelenirse"